31 Ağustos 2014 Pazar

ZAHİDEM GURBANIN OLAM



Prensesi koklama faslından gelirken radyoda kulağına "Zahidem" takıldı. Dedim bunun hikayesi ne ola?
Hepimizin "Zahidem" ismiyle bildiği Neşet Ertaş`la ün yapan türkümüzün asıl yazarı ve hikayenin esas kahramanı "Aşık Arap Mustafa`dır". 

Kimi yerlerde bu türkünün sözlerini Arap Mustafa`nın "Hektor" adında arkadaşının kaleme döktüğü söylenir. Sözleri besteleyen Neşet Ertaş`dır.

Arap Mustafa`nın bu büyük sevdasından dolayı, zamanla ismi "Aşık Arap Mustafa" olarak anılmaya başlanmıştır.



Zahidenin orjinal hikayesini oku ve izle

Daha sonradan orjinaline bazı dörtlükler eklenmiştir. Onun da hikayesi şöyledir.

Neşet Ertaş`ın bir röportalında muhabir Neşet Ertaş`a
-"zahide" kim ? diye soru yöneltir
-herkesin vardır bi tane
- sizinki kim ?
- sevdim ama kavusamadim... Zahide'm türküsünü çığırdım, türkü çok tutuldu, sonra baktim baska türkücüler de, Zahide'm türküsüne yeni yeni dörtlükler eklemeye başladılar. Zahide'm türküsü uzadikça uzadı, sanki bir destan oldu, dilden dile dolaştı. Meger, herkezin bir Zahide'si varmış.
- ya sizinki?
- benim ki, boynumu bükük koyan eski bir aşk hikayesi. Çalgıcı dediler kız vermediler.

Alır sazı eline ve...
"Yarin aşkı ile arttı hep derdim,
Babamı bir yere dünür gönderdim"

ve der ki;
- vermediler. O zamanlarda Kırşehir`deydim, kızı istemeye babamı gönderdim, küçükken beraber evcilik oynadığım arkadaşımdı, onunla evlenemeyince çok üzüldüm, kaderime küstüm ve Kırşehir`den ayrılıp Ankara`nın yolunu tuttum.

Alır sazı eline...
Bir ev kiraladım münasip bir yerde
Kaldı kavim kardeş hep Kırşehir`de
Bu aşk hançerini vurdu derinden
Çaresini bulamazsin ölüm dediler

devamında Ankara`daki günlerini sazıyla dile getirir.
Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına

- bu aşk ilk aşkmıydı ?
- evet, daha üç yasındayken, evcilik oynardık. Babamdan saz çalmayı öğrendim ve ilk o kıza çaldım.
- neden o kızı size vermediler
-çalgıcı dediler, vermediler, tabi bu durumu açık açık söylemediler ama çok yüksek başlık parası istediler, çalgıcı dediler, kız vermediler...

Zahidem Türküsünün eklenmiş hali;


Zahide Kurbanım n'olacak halim
Gene bir laf duydum kırıldı belim
Gelenden gidenden haber sorarım
Zahidem bu hafta oluyor gelin

Hezeli de deli gönül hezeli
Çiçekdağı döktü m'ola gazeli
Dolaştım alemi gurbet gezeli
Bulamadım Zahidem'den güzeli

Ay ile doğar da gün ile aşar,
Zahide’mi görenin tebdili şaşar
İyinin kaderi kötüye düşer,
Diken arasında kalmış gül gibi.

Zahide’m kurbanım kurtar bu dardan
Baban anlamadı bizim bu haldan
Kekiline sürmüş kokulu yağdan,
Derdin beni del’ediyor Zahide’m.

Ziyaret’ten çıktım Cender’in özü
Kum gibi kaynıyor Zahide’m gözü
Aslını sorarsan esalet yerden
Hacı Bürolardan Mehmet’in kızı.

Gurbet ellerinde esinim esir
Zahide’m kurbanım hep bende kusur
Eğer baban seni bana verirse
Nemize yetmiyor el kadar hasır.

Çiçekdağı’nda da hiç gitmez duman
Zahide’rn kurbanım hallarım yaman
Yapamadım şu babayın gönlünü
Fakir diye bana vermedi baban.

Anamdan doğalı çok çektim cefa,
Şu yalan dünyada sürmedim sefa,
Adımı namımı soran olursa,
Orta Hacı Ahmetli Arap Mustafa.

11 yorum:

  1. Değerli yazar;
    Yıllardır dinlediğimiz Zahide Türküsünün hikayesini okuyuculara tanıttınız varolun …
    ’’yetmezmiydi bize el kadar hasır’’…ikiside öldükten sonra mezarlarının yan yana olduğunu duymuştum…

    Arap Mustafa`nın kendisine bu derece büyük aşk duyduğunun haberini alan Zahide, Arap Mustafa için şu şiiri dile getirmiştir.
    Bu şiir`i H.Vahit Bulut 1973 yılında Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Zahide`nin yakın arkadaşı ve sırdaşı olan Fatik`den derlemiştir.

    Arapoğlu derler gayeten atik
    Gözleri kara da, kaşları çatık
    Git nazlı yardan bir haber getir
    Bastığın yerlere kurbanım Fatik.

    Ağlayarak yayığımı yayarım
    Yarim gitti günlerini sayarım
    Çıksa Büyüköz’e mendil sallasa
    Islık çalsa ıslığını duyarım.

    Coşkuna da deli gönül coşkuna
    Aşkından Zahide döndü şaşkına
    Sensiz edemiyom nazlı civanım
    N’olur bir yol görün Allah aşkına.

    Şimdiki zamanın sevgi tarifleri geçti gözlerimin önünden…karşılaştırdım… kaybetme korkusu vardı..sabır vardı…saygı vardı…sevdiğin için süslenilir…onun için giyilirdi…uzaktada olsa hiç yüreğnden çıkarmamak vardı…öyle bir sevgidirki yüreğiniz ateş olur…ona giden yollar yürekte oluşurdu…deli iken divane, ateş iken kor olunurdu…göğüs kafesini açıp sevdiğini o kafesin içine hapsedesin gelirdi…gözlerine bakıp kaybolurdun…
    ten arzusu yada ten sevgisimiydi…değildi….
    Şimdi mi Pazar yeri gibi...

    YanıtlaSil
  2. Eskiden yüreğe düşen sevgiler evlat sevgisi gibiymiş, üstünden mecburi evlilikler yıllar kişiler geçse de koru hep yanarmış. İzi hiç silinmezmiş. Bir kokusu ile koskoca Ankara'da iki kişi kaldı sanırmışsın. Yanında olduğu yetmezmiş. Alıp gögsünün içine sokasın, orada kuş yavrusu saklar gibi saklayasın gelirmiş. O kor zamanla öyle yanardı ki KÖR ederdi insanı, Mecnun ederdi herşeyini iyi doğru görürdün....

    Ten arzusu, ten sevgisi değil bence esas gerekli olan kokuların antlaşması. Tenin kokuları tututnca eksi artı gibi bedenler çekecek birbirini arzu sevgi çıkacak ortaya tenlerde....

    Şimdi herşeyi çabuk tüketiyoruz. Her yer pazar yeri sevgi, aşk, arkadaşlık, komşuluk insanlık belkl de....

    http://www.kalem.biz/yazi.asp?islem=yazidetay&id=2619&db=2&konusu=Kokusunu%20Bilmedi%F0im%20Yabanc%FDya

    Yorumları da okumanızı isterim.... Allaha Emanet

    YanıtlaSil
  3. nereye bakıyım...kime bakıyım....neye bakıyım...yorumların hepsi birbirinden güzel...yazıyı belkide 20.defa okuyuşum,tesadüfe bakın,aynı sitede daha öncede okudum ...çok çok güzel...hangi yorumu alıp yüreğime atama yapayım burda kal diyeyim...dr .nin yorumunu...yoksa ,cadı...veya boğulmakta olanları kurtaran,sesinin güzelliği insanları şarhoş eden ,ümitsiz hayalleri gerçeğe dönüştüren,kayalıklarda oturan,baktığında taş eden...birgün görürmüyüz acaba dalgalar arasında uçuveren saçlarını dediğimiz varlık...siz söyleyin hangisini alıp yüreğime atama yapayım... gitmesin yüreğimden...öylece kalsın diyeyim...latif olan allaha emanet olun ...

    YanıtlaSil
  4. Bir efe vardı Adnanın efesi, sonra Sırrı hoca dedi senin eden. O küstürdü. Yazmayı bıraktım sitede bu sayede blogum oldu. Yazılara mı yorum yapayım, yorumlaramı yorum yapayım demişti birisi de, kemdi yazılarımı okumayalı ne kadar oldu. bende okumalıyım en kısa zamanda. Kıtap yazmaya başlamalıyım belkıde... Kırmızı kemanı dinleyin biraz bence...

    http://www.youtube.com/watch?v=FsfbDJavSW0&index=20&list=PL398D68CD466BADF1


    Allaha emanet olun

    YanıtlaSil
  5. lütfen allah aşkına yazın...yorumda benim farkedemediğim bir şeymi vardı...okuyorum okuyorum bulamıyorum...tamam kırmızı kemanıda dinliyorum...yazıyı yirmi defa okuyuşum sitem veya şikayet değildir...güzel olduğunu beyan içindir...siz söyleyin demem sevilenlere serzenişti...hani bir yazınızda ''Küs kalmayı bilmem'' demiştiniz...lütfen ...ilk defa kalbi manevi yakınlık duyduğum tanımadığım bir insan buldum kaybetmek istemiyorum...sizi kaybetmemeliyim...hep kayıp korkusu yaşarım...siz gitmeyin lütfen...allaha emanet olun pirim...

    YanıtlaSil
  6. Sevgili üç nokta
    yazılarımı okumanız ve yorumlarınız sayesinde belki yeniden elime kalem aldım. Ben daha önce yaşadığım deneyimi belirtmek için siteyi örnek gösterdim, siz yorumlardan örnek verince bende beğendiğim yorumu yazdım. Sakın yazmayı bırakmayın yorumlarınız yazılarınız beni asla bunaltmadı aksine yazma isteği veriyor. Bende sizin sayenizde yeniden eski yazılarımı okumaya döneceğim, belki hep ertelenen "Kitap" çalışmasına başlayacağım.Siz yorum yazmayı bırakmazsanız bende yazmayı bırakmam merak etmeyin... Pir olmak ne haddimize elimiz kalem bile tutamıyor. Bu arada "Hemşerim memleket nere" demişti Barıs Manço, bunun yanıtı sizde ne olurdu?

    YanıtlaSil
  7. dün beni gerçekten korkuttunuz...tabi uykuya veda...eski yazılarınızı okudum...hepsini...pirim demekle haklıymışım...yorumlarıda okudum...hele biri varki o ben değil... ama... sanki ben ' o' yum...çoğu kalemlerde benzerlikler buldum şaşkınım...demekki kayıp korkusu yaşayan sadece ben değilmişim...gitmemeniz beni mutlu etti...memleket nere? ...soranlara onun yaşadığı, gittiği, gezdiği yeri hep söylemek istemişimdir....bir gün oda benim gibi bloğu farkederse!...o da bilmeliki yazılarımdaki üç nokta onun mirasıdır...cümlelerimin sonunda üç nokta yüreğimi sıktığım andır...bazen de göz kapaklarımı...yine bilmelidirki onu en çok ve en güzel ben sevdim,seviyorum...o nu kelimelerle anlatmak isterdim ama kelime yetirememkten korkuyorum...onun da kelimelere ihtiyacı olmuyor...ve ömrümün onun ömründen önce bitmesi için dua ediyorum...
    o inatçı...yüreğim ateş dolu...gönlüm o na tapmakta...
    ilimde mevsimlik aşk yoktur...ömürlüktür...o sebeble türkülerimiz hep yanıktır...ve ilimden çıkıp gidenler her zaman hep özler...
    kalbinizin bulduğuna ve bildiğinize inanıyorum şu an...hemşerim kelimeniz herşeyi açıklıyor...ama çok latif bir insansınız...sır-ı sadık mı derlerdi...işte öylesiniz...teşekkür ederim...Allaha emanetsiniz...kitabınız için çok sevindim inş. başarılı bir çalışma ile ortaya çıkar...

    YanıtlaSil
  8. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  9. Sevgili üç nokta
    Bu bugüne kadar okuduğum en güzel yorumlardan birisi. Keşke bu dediklerinizin tasarımı yapabilecek yeteneğim olsa.
    Allah razı olsun. Dualarınzla belki kimsenin kalkamayacağı sürede ayağa kalktım ve dün işime başladım.
    Bana bir email adresi verirseniz dün yazdığım ama bloğumda paylaşmayacağım bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Allaha emanet olun

    YanıtlaSil
  10. iyi olmuşsunuz gözünüz aydın...allah sizdende razı olsun...çaışma yapacağız...sonra gönderebilirsem gönderirim ...zaten kitap uzun sürer..bu arada değişik fikirlerde çıkar...değerlendirirsiniz

    YanıtlaSil
  11. teşekkür ederim... bazen iyi bazen kötü gibi...kötü bir şey yok değilmi değerli yazar...yazınız çok mahsunca geldi...

    YanıtlaSil