30 Temmuz 2014 Çarşamba

İNANDIN DEĞİL Mİ?

 
Şükrü Erbaş - Genelev Mektupları

VIII. 
Gülmek mi? 
Gülerim, güldüğüm çok olmuştur. 

Gülüşüm hoyrat taşlarda 
İncecik kırılan cam, 
Kendi kıyılarını döven su sesi 
Bir ağacın ilkyaz eşiğinde 
Leyli leylim yaprak dökmesi. 
Bilene ağıt gibi oturur 
Burda bir kadının gamsız gülmesi… 

Gülerim, güldüğüm çok olmuştur. 







XI. 
Garipsi huylar edindim nicedir 
Garipsi duygular edindim. 
Artık iyice tükenen 
Bir ölü umuttan mıdır 
Gittikçe yoğunlaşan bu yaşlı 
Bu yılgın yalnızlıktan mı? 
Yoksa eşiklerden sızan 
Şu rezil ölüm kokusundan mı? 
Söndürüp her gece ışıklarımı 
-Yalancı bir aydınlığı siler gibi- 
İncecik bir mum yakıyorum. 

Ömrüme benzetip sonra alevini 
-Karanlığı ağır basan o titrek 
O gölgesi korkular saçan ışığını- 
Ömrüme benzetip inceden inceye 
Eriyen mumu 
Bakıyorum…Bakıyorum… 

Bir ölüm düşlüyorum, başımda 
Başımda o mavi erkeğim 
Bir ölüm… geniş odalarda pembe 
Devinirken mutluluk 
Uykulara varır gibi usul usul 
Usul usul susuyor yüreğim. 
Sol yanımda kızım benim 
Benim eski benim çocuk güzelliğim. 
Sağ yanımda gülüşü bir ilkyaz yeli 
-Öyle hafif, öyle serin- 
Yiğit oğlum, yağız oğlum… 

Kırıp camları bağırsam 
Bağırsam diyorum avaz avaz: 
Bir ölüm düşlüyorum ey insanlar 
Bir ölüm… 
Ölümüm evlere yas. 

Eriyip bitiyor mum 
Bitiyor birden bütün düşlerim 
Acımasız gerçeğime çıplak 
Çırılçıplak dönüyorum. 

İnsan düşüncesinden 
Hızlı araç yoktur diyen 
Öğretmenim…öğretmenim… 
Garipsi huylar edindim nicedir 
Garipsi duygular edindim. 

Sonsöz Yerine 





Bu şiiri yıllardır okurum. Hayret etmişimdir hep, bir erkek bir kadının duygularını nasıl bu kadar iyi anlar, bu kadar iyi ifade eder acaba? 

Garipsi huylar edindim nicedir 
Garipsi duygular edindim. 


Bu günlerde en çok bu söz geçer oldu aklımdan, içimde tuta tuta yoruldum, arayana iyiyim derken bocuk boncuk gözyaşı dökmekten, en büyük darbeyi en yakın bildiklerimden yemekten. Hiç sakınmıyorum artık. ilerisi gerisi demiyorum. Söylüyorum bende. 

Kokunu düşünmüyorum artık İNANDIN DEĞİL Mİ?, seni düşünmüyorum İNANDIN DEĞİL Mİ?. . Hafızamdan sildim İNANDIN DEĞİL Mİ?. Unuttum İNANDIN DEĞİL Mİ?. Eski konuşmalarımızı okumuyorum İNANDIN DEĞİL Mİ?. Geceleri seni senle yapılan sohbetleri özlemiyorum İNANDIN DEĞİL Mİ?. Unuttum seni İNANDIN DEĞİL Mİ?. İ Tahtadaki tebeşir yazısı idin sildim İNANDIN DEĞİL Mİ?. 

Buna ben bile inanmadım. Ne kadar kendi kendime sürekli desem de Ben bile inanmıyorum....





25 Temmuz 2014 Cuma

ÜÇ NOKTA

Müsaadenizle efendim. Böyle yazılar kalmamalı yorumlarda.

bu sevda rüzgarı öyledir ki lambada titreyen alevi dahi üşütür...sevenlerin yarası hiç iyleşmez... kabuk bağlar...acılar depreşince tekrar kanar...sevdanın özlemi de, hasreti de hiç tükenmez...yavaş yavaş kanar içimizde...anlaşılamazlığımız belkide bu sebeptendir,cümlelerimizdeki kifayetsizlikte...biz kara sevdamıza sevdiğimizi yazalım kelimelerle...o okusun inş. kelam diye...
çok yazdım … şimdi yazmaktan çekiniyorum ama yine duramadım…Sevdasını kaybetmiş,mutlak kavuşması mahşere kalmış,aşıklar kervanının bir yolcusuyum işte…o’nu çook uzun yıllardır seven, hissettiğini hisseden,acısını yaşayan bir insanım….bazen düşersin çamurlu bir çukura ,çamur sıçramasın istersin o masum yüreğe…sonrası mı hasret kalırsın yokluğuna bile…ben hasreti ile yanmıştım...o elimden tuttu….yolumu kaybetmiştim…kalbi ile yola koydu…o bana sevdanın, şefkatin ne olduğunu, sonsuz sevginin nasıl olduğunu masum kalbi ve merhameti ile gösterdi…ben ise sevdasına köle oldum ki, ona olan sevgim ve ömrüm ziyan olmasın…onun uğruna canım gitsin diye ant içtim, sevdiğim andan beri… gözüm önüne geldiği her an yeniden aşık oldum...çok sevdim, sevdikçe korktum, korktukça daha çok bağlandım, bağlandıkça kördüğüm oldum… bu korkulardan kurtulmak için dört döndüm… ama nafile…kurtulmanın tek yolu onu devamlı anmaktı… ismini anınca rahatlıyordum…bu sebeple gözlerime resmini işledim ilmik ilmik…kalbimi de ona emanet ettim… ama, ne mutlu ki onun kalbine sahip olan insana…değerli yazar;derler ki insan sevince ya veli ya deli olur…zannımca siz çocuk kalbiniz ve merhametiniz ile veli, bense bir deli olma yolunda emin adımlarla devam ediyoruz… Hz Meryem'e en hayırlı evladı veren Allah sizede inşallah hayırlı bir evlat verir…kaleminize ve kelamınıza kuvvet… saygı ve muhabbetlerimle….Allah'a emanetsiniz…


Ne kandil kutlayabildim, ne içimden geldiğince cevap verebildim. İnsanların iki yüzlülüğü, gereksiz yargılamaları, yalan söylemeleri derken; Nasılsın diyen dosta iyiyim derken gözlerden yaş süzülür hale geldik. Dil dostu yaralamayayım derken, göz yalanı beceremedi. Sanırım gidenlerin ardından dökülen gözyaşı, onların yüreğimizde kirlettikleri yerleri bir nebze olsun temizlemek için akıyor. İnsanı gitmeler kadar yalanlar yıkıyor. 
Köyde düğün olacaktır, civardan misafirler gelmeye başlamıştır. Genç Abdurrahim köyünde bir genç kız görür, ailesiyle komşunun düğününe gelen misafir kızdır. Tanışmak nasip olur, Şefkatli, merhametli, muhabbetli, güler yüzlü, yumuşak huylu manasında ki mihribandır bu. Misafirlikleri ilerledikçe aşk da ilerler. Bir sabah Abdurrahim kalkar ve Mihriban adını koyduğu sevdalısını görmeye gider, gider ki misafirler gitmiştir. Abdurrahim’in dünyası değişmiştir hayat manasızlaşmıştır, aşk acısı yüreğini yakmıştır. Bu halini gören ailesi kızı bulmak için Maraş’a gider, uzun aramadan sonra kızın ailesini bulur ve kızı isterler. Önce kız küçük derler, bahane bulurlar bakarlar ki Abdurrahim’ in ailesi ısrarcıdır gerçeği söylerler: “kız nişanlıdır.”. . Ailesinin halinden olumsuzluğu sezen Abdurrahim kızın nişanlı olduğunu duyunca da : “ Bir daha bu evde ismi anılmayacak ve konusu geçmeyecek.” Der. 7 yıl sonra aşk ateşinin sönmediği anlaşılmıştır. 


Sarı saçlarına deli gönlümü 
Bağlamıştın, çözülmüyor mihriban 
Ayrılıktan zor belleme ölümü 
Görmeyince sezilmiyor mihriban 

Yar, deyince kalem elden düşüyor 
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor 
Lambada titreyen alev üşüyor 
Aşk kâğıda yazılmıyor mihriban 

Önce naz sonra söz ve sonra hile 
Sevilen seveni düşürür dile 
Seneler asırlar değişse bile 
Eski töre bozulmuyor mihriban 

Tabiplerde ilaç yoktur yarama 
Aşk değince ötesini arama 
Her nesnenin bir bitimi var ama 
Aşka hudut çizilmiyor mihriban 

Boşa bağlanmış bülbül gülüne 
Kar koysan köz olur aşkın külüne 
Şaştım kara bahtım tahammülüne 
Taşa çalsam ezilmiyor mihriban 

Tarife sığmıyor aşkın anlamı 
Ancak çeken bilir bu derdi gamı 
Bir kördüğüm baştan sona tamamı 
Çözemedim çözülmüyor mihriban 

Bu şiir türküye dönüşünce de duymayan kalmaz tabi Mihriban da. Bir mektup yazar Abdurrahim’e “Unutmak kolay değil” der. Abdurrahim ikinci bir şiir yazar:

“Unutmak kolay mı? ” deme, 
Unutursun Mihriban’ım. 
Oğlun, kızın olsun hele 
Unutursun Mihriban’ım. 

Zaman erir kelep kelep.. 
Meyve dalında kalmaz hep. 
Unutturur birçok sebep, 
Unutursun Mihriban’ım. 

Yıllar sinene yaslanır; 
Hatıraların paslanır. 
Bu deli gönlün uslanır... 
Unutursun Mihriban’ım. 

Süt emerdin gündüz-gece 
Unuttun ya, büyüyünce... 
Ha işte tıpkı öylece 
Unutursun Mihriban’ım. 

Gün geçer, azalır sevgi; 
Değişir her şeyin rengi 
Bugün değil, yarın belki 
Unutursun Mihriban’ım. 

Düzen böyle bu gemide; 
Eskiler yiter yenide. 
Beni değil, sen seni de 
Unutursun Mihriban’ım.

“Mistik bir olgunlukla, Son bir kez diyor, Son bir kez daha görmek istemezdim. O beni hayalindeki gibi yaşatsın, ben de onu hayalimdeki gibi. O aşk, masum bir aşktı. Güzel bir aşktı. Bırakalım öyle kalsın.”
1960 yılında yaşadığı ölümsüz aşkı kelimelerle ebedi kılan Abdurrahim Karakoç’un gerçek adını gizleyip, Mihriban diye seslendiği o güzel Anadolu kızının hikâyesi bu...

Allaha emanet....

11 Temmuz 2014 Cuma

ANLA

Çok şey var aklımda yüreğimde, bir araya gelmiyor. Belki bu açıklar.


Yaralıyam deyme




Belki hak ediyorum kırılmayı üzülmeyi, ,iyi olmak becerikli olmak yetmiyor. Annem hep insana çirkin şansı versin derdi Allah. Haklıymış... Yaram hiç kapanmadı. Her seferinde yara kapanmak yerine vurdukça açılıyor. Pansuman yapacak dediklerim büyütüyor aslında. 

Ve görüyorsun ki;
Aşkı beceremiyorum...
Beni kendi halime bırak, yavrucuğum,
Ben yolumu nasıl olsa bulurum...



Firari gecelerin azmanı olmuşum,
Bütün istasyonlarda afişim durur.
Beni bir çocuk bile bulur...
Dokunma bana, çıldırırsın!
Dokunma bana, ellerin tutuşur!

Son 2 haftadır başladı gene göz yaşlarım akmaya. Halbuki bitmişti. Her şey yoluna girmişti belki. Annem artık yerinde rahattı. Hepimiz bir arada huzurlu. Derken o akşam "Beyaz Melek" filmini gene izleyene kadar. Gerçekler nasıl yüzüne vuruyor insanın. Bir gün o insanlardan farkının olmayacağını bilmek. Bu devirde çocuğu olan bile geleceğine güvenemezken, çocuksuz birinin üzülmesi sanırım doğal olmalı. 


https://soundcloud.com/zeynebimm/jay-meel-g-zelim-sensen