28 Aralık 2011 Çarşamba

Kokusunu Bilmediğim Yabancıya 5




Yadelden yanıma çağırdım seni
Gelmek istiyorsun bırakmıyorlar
Rüyada, mektupta albümde seni
Bulmak istiyorlar bırakmıyorlar 

(Abdurrahim KARAKOÇ)

      Bu sensiz geçen 7. gün. Bu kadar mı uzaktın, bu kadar mı yabancıydın bana? Bir haftadır nefesini duyurmayacak kadar. Son giderken bildin, gördün nefessiz kaldım. Bir kere sormaz mı insan yaşıyor muyum öldüm mü? Ölsem senin içinde bir acı olacak mı acaba? Benim 7 gündür canımın yandığı gibi, senin de yanacak mı canın? Kayboldum zaman kendi gerçekliğimde kalbimin doğru yönü pusulası olmadın mı? Yönümü kaybettim canımın içi. Günlerdir nefessizim. Baktım sen yani çarem ortada yok acaba doktorlar deva olur mu dedim. O anda yaşadığım en acı geçmiş çıktı önüme. günlerdir aklımı kurcalayan düşünmenin bile canımı yaktığı, gözlerimi yaşarttığı devasız günlerim. Ne zaman başlasam bu öyküme bir yerinden hiç mi gözlerim kuru kalmayacak.

     Yıllardır hep sorun olmuştu aramızda, tüm dünya ile anlaşsam da bir tek onla hep sorun yaşardım. İlk defa doktora gittiğinde kabullenmemişti. Doktor hap verir, giderim Mimozanın yanına demişti. Kendisi sağlıkçı olduğu halde kabul etmiyordu. Ablam ve eniştemle gitmişti doktora, “İlacımı yazda valizim hazır, Mimozamın yanına gideceğim” demişti hocaya. Hoca suratına bakıp “siz KANSERSINIZ tedavi göreceksiniz. Kemoterapi başlayacak 12 kür 3 haftada bir, siz bir yere gidemezsiniz” demişti. O zaman ilk tedavisinde yanında değildim. Diyarbakır belediyesi salonu dar gelince Diyarbakır sokaklarına salmıştım kendimi. Orada olamamanın pişmanlığı, üzüntüsü vardı içimde. Duymuştuk kemoterapi bulantı yapıyor diye. Bulanacak hastalanacak derken ablam hastalanmıştı. Onu bırakıp ablamla ilgilenmişti eniştem. Orada ki bayanlar demişti. Benim ilk tedavimde 5 gün midem bulandı, kaç gün kendime gelemedim diye. Hep gülmüştün. Bak bana bir şey olmadı diye. Daha sonra ki tedavilerinde sanırım 4. veya 5, tedavin idi 6 gün karanlıkta kendini bilmez yatmıştın. Diyetisyen arkadaşımı çağırmıştık eve ne yemelisin diye. Bal yiyebilirsin deyince 1 haftada bir tencere bal yiyip şekerini yükseltmiştin. Ramazanın son haftası ikinci tedaviyi almıştın. İlk başta az dökülmüştü saçın sonra hızla artınca dökülme huylanmıştın. Hemen gidip şarjlı bir süpürge aldırmıştın bana. Oda yeterli olmayınca eniştemin tıraş makinesini alıp saçlarını kazımıştık bir pazar günü babamla. Resimlerini çekmiştik. Ne güzel diyorduk saçın bile yok artık başını kapatman bile gerekmiyor, senin kelin babamın kelinden güzelmiş. Kaşların dökülünce kalemler almıştım sana her tonda her sabah kaş yapardın kendine. Altın gümüş yasaklanmıştı sana, pazardan elmas taklidi küpeler almıştım. Ara sıra tak kendini mutlu hisset diye. Bir kere ağlamıştın hıçkıra hıçkıra “BEN HASTAYIM BEN KANSERIM BEN GRIP DEGILIM” diye. Hiç kimse sana hasta gibi davranmadı. Türkiye’yi bırak dünyanın neresinde deva duyduysam aldım, getirdim veya getirttim. Hangi hap, hangi yiyecek iyi gelecek diye okumadığım yayın kalmamıştı. Sen tedavideyken gizlice konuşurdum doktorunla. Senden gizlediklerimizi hatırlatmak için. İlk ameliyata girmeden bir gün önceydi. Tüm gün fakültede koşturmuştuk. Ölçümler, çekimler, işaretleme derken saat 6 da eve gelince babamı aramıştım "Lütfen eve gelme, kapıyı açamayacak kadar yorgunuz" diye. Komşumuzu arayıp çorba istemiştik. Sanırım hiç bir yemek o limonlu mercimek çorbası kadar iyi gelmemişti bize. Sabah 6 da evden çıkacak olmanın telaşı ile saat 20 de yatmıştık ki telefon çalmıştı. Off ne kadar kızmıştım asistanın imzalatmayı unuttuğu evrak için geceleyin fakülteye gidince. Ne kadar çok şey yaşamıştık. Ne kadar çok kişi yardımcı olmuştu yanımda olmuştu. Az mı koyun sütünü bölüşmemiştik Haydar müdürümle. Kızlarla sana özel yapılan pazar marketi eve birlikte çıkarmıştık hep. Her şey bitmişti. Kurtulmuştun. Aylar sonra kontroller normaldi. Bir anda hissizlik başlamıştı. Muayene halsizlik his kaybı, iştah kaybı. 3 yıllık mücadeleyi kazanıp 42 günde elimizden kaymıştın. O gün sormuştum tam bir yıl önce benim gibi annesini kaybeden arkadaşıma “nasıl dayanıyorsun?” dıye “Acı zamanla azalıyor ama özlem artıyor” demişti. İki yıl oldu neredeyse. Özlemin ne çok büyüyor ANNEM...

    Kafamı dağıtıp dinlenip, Ankaradan dönüşte sapasağlam çıkacağım karsına hiç bir şeyim kalmadan gözündeki sevinci göreceğim. o gün hıc bırseyım yokmuş derken benden çok sevineceksin. senin sevincin benim sevincim olacak umudum bu. Korkum çok. Sana desem de birazını anlatabilsem de içimdekilerin ödüm patlıyor. Annem tedaviyi reddedince kızmıştım. Zorlamıştım. Ablam, hastaneden dönünce demişti:

-Zorlama annemi ömrü kalmadı rahat etsin” diye.
-Ama tedavi görmezse ölür dedim.
-Tedavi görünce de ölüyor demişti.

     Annemi tedavi öldürdü. Ben kurtarmak için 3 yıl uğraşsam da. Öldüğünde mezarlıkta ortalığı birbirine katmıştım" “gücüm yetmedi kurtaramadım” diye. Belki diyordum son tedavi İstanbul'da kurtaracak onu, doktorunun hayatını uzatmaz ama yasam kalitesini yükseltir dediği halde bir ümidim vardı. Helikopterle İstanbul'a götürecektik eğer doktor annemi kabul ederse, hemen ameliyat edecekti doktor, 5 saat sonra yürüyerek çıkacaktık gücüm yetmedi kokusunu bilmediğim yabancı... Ölüm görmedim, bilmedim bir gün Azrail'in benim evime de uğrayacağını. Şimdi gidiyorum sık sık yanına mezarına, çiçek bahçesi yaptığımız yeni evine. Özellikle her yolculuğumdan önce ve sonra vedalaşmaya ve merhaba demeye sana yeniden. Canım sıkıldığında senle paylaşmazken, şimdi her şeyimi seni anlatıyorum. Biliyorum duyuyorsun. Duamda dilimde kalbimdesin…

-Allah seni korusun soğuktan bile kotu nefesten sözden yüreğine girecek herkesten demiştim sana.
-Nefes?
-Evet, nefes kimse sana karsı kotu söz etmesin cansın, yüzümün gülen tarafı seni özleyeceğim. Sorduğun şey nefes bana değil mi yüreğin olmadığı için tıpkı benim gibi kimseyi de alamazsın yüreğine. Hastalığım yeni ama düşkünlüğüm epeydir sana. Soytarının sarayında ekilmiş bir narçiçeğini koklamak ağır mı geliyor sana? Keşke uzaklarda kalsaydım demiştin, oraların elektriği daha farklıydı ikimiz arasında olan.

    Yazamıyorum olmuyor sanırım. Gözyaşlarım müsaade etmiyor ki yazmama. Ama sana anlatmam lazım bilmen lazım. Her şeyin aşk olmadığını hayatımda. 24 ayımın nasıl zor geçtiğini, yüzümün gülen tarafı olsan da belki gözyaşımı en çok görenin sen olduğunu.

  Üstada sormuşlar kırılan kalp yine sever mi?
üstat da evet demiş...
Adam peki demiş üstadım siz hiç kırılan bardaktan SU içtiniz mi?
Üstat da cevap vermiş; peki sen hic bardak kırıldı diye SU içmekten vazgeçtin mi?
ANNEM SENİ SEVİYORUM. Dualarım seninle ve sana.
Allaha emanet ol....

YORUMLAR




neşet KA (22.01.2012) 
sana vaaz verir gibi cami agzıyla cümlelerden teammüden uzak durdum.salya sümük okumayacagımız bişeyler yaz tezelden de ödeşelim hadi. 
neşet KA (22.01.2012) 
çekerek ırmagını baglasak yüreginin yanan yerine biliyorum nafile.

cenazemin çıktıgı evde sakın durmayın
ardımdan kapıyı çekin çıkın yavrular
sıkı çekin kapıyı iyi kapansın
ellerde bizi evcek taşınmış sansın

bu defa ne line ne diline nede saglıklı cümle kurmayacagım.keşke okumasaydım.hiç tanımadıgım bir kadına aglattın beni.en son madam küri ve rosenberge aglamıştım hiç tanımadan.a ilhan "ben ne kadınlar sevdim zaten yoktular".
hüdaya emanet ol. 
hüseyin tüccar (19.01.2012) 
KALEMİNİZE VE YÜREĞİNİZE SAĞLIK 
Tugay (16.01.2012) 
Nereye gidersek gidelim, hangi mevkide ve güçte olursak olalım ışığı ile bizleri hep aydınlatan bir kutup yıldızı idi onlar. Şimdi gökyüzünün en güzel yerinde senin için dua ettiğinden hiç şüphen olmasın. Mezarına bıraktığın o çiçekleri tıpkı senin gibi göğsüne basıyor. Mekanı cennet olsun.

yabancı (01.01.2012) 
Ağlama yar ağlama anam
Mavi yazma bağlama
Mavi yazma tez solar anam
Ciğerimi dağlama

Elma al olanda gel balam
Ayva nar olanda gel
Haste düştüm gelmedin balam
bari ben ölende gel...


Seviklerimiz birer birer gider
Hayatımıza yeni gelenler sevdiğimiz olur
Kırk yıllık eşimiz el olur
Elin yabancısı eşimiz olur
hayat budur

Sevdiklerinizin sevgisi gönlünüzde baki olsun
Kaleminizin nameleri daim olsun

ve bir yabancıdan son söz(bir alıntı)

Bugün birbirimize yabancıyız... Ne çıkar?
Geçmiş günlerimiz var geleceklerden güzel,
Geçmiş anlarımız var bütün bir ömre bedel


Elif (31.12.2011) 
Yüreğine sağlık Deniz abla.. Allah daha büyük acılar göstermesin... 
serden (31.12.2011) 
Deniz ;anneyle ilgili duygular nasıl güzel olmaz.Bazen İnsan gücünün bittiği yerde çaresizlik başlıyor.bence sadece özle üzülme.
ben yaşarken anneme doyamadım ve duygularımı
yazdım tıpkı senin gibi

Ben annemin kucağında piştim
güneşin sıcağından daha sıcak

Ama yakmayan kül etmeyen
sadece sevgiyi yeşerten

Meryem den temiz sütünü içitim
İbrahimden doğru sözünü tuttum

Belki baba dedim ilk
sonra allah diye haykırdım!

Baktım Bir ay ışıldıyor,işte Şems
Gördüm bir ayak izi;altında cennet.


Yıldız Emine (31.12.2011) 
Su Ekin Hanım yazınız çok duygu yüklü, herkesin mutlaka bir gün yaşayacağı acılardan.babamı kaybedelı yırmıbeş yıl oluyor,dedığin gibi zamanla alışılıyor ama özlem her geçen gün artıyor.Özellikle en özel günlerde onların yanımızda olmasını isterız.Acının bır an önce hafıflemesı dileğiyle,ellerine ve yüreğine sağlık.


hacer (31.12.2011) 
... boğazım düğümlendi enzor olan insanın sevdiklerini kaybemesi ama hayat hep zorluklarla dolu siz annenizden bahsederken bende kaybetiğim kardeşimi hatırladım çok zor gerçeken dayanması çok zor yıllar geçikçe özlem daha çok dokunuyor insana...

endam (31.12.2011) 
Deniz hanım , o kadar çok etkilendimki duygularımı ifade edemiyorum sana sağlıklı ömür mutluluk versin canım ...
 
Ülkü (30.12.2011) 
Canım benim yüreğine sağlık.Sevdiğine özlem vede sevgiliye özlem bukadar anlatılır.Allahım başka acılar yaşatmasın başka ayrılıklar yaşatmasın diliyorum.Sevgimle kal. 

Macide Olgun (30.12.2011) 
Bu güzelim yürek anne özlemini ancak bu kadar anlatırdı.Hepimizin yüreğinde sakladığı ama dillendiremediği duygular kaybettiğimiz sevgililerimizin ardından döktüğümüz gözyaşlarımızı ilmek ilmek dokumuş dillendirmişsin kalemin gönlün varolsun.Vee hayat devam ediyor onları özleyerek devam ediyor.Ben eminim bizi duygularımızı yaptıklarımızı herşeyi onlar görüyor.Hayatı gülerek yaşadığımızı bilmek onlara orda huzur verecektir inanıyorum.Şimdilik beraber olamadıklarımıza rahmet şimdi ve daima beraber olacağımız sevgililerimizede selamet dileyerek gönlümce sevgi ve saygılarımla efendim.....

hakan zorlu (30.12.2011) 
"El'de sabah olmaz deme / Orda günler geçmez deme / İçime sancı doğuyor..." Sevgiliyi "nefes" diye ciğerlerini kıskandıracak mesâbede yüreğine çekebilmek...Umutsuzluk dehlizlerinde ümit tohumlarını yeşertmek...Canını takasa sokabileceği "yüce insanlara" elinden gelen/gelmeyen ne varsa ortaya koyabilmek...Ve soytarının sarayında "ses" e kulak kesilmenin derdinde feryâd-ı figâna düşerken, bir de üstüne sarmaşıkların ördüğü baklava dilimli pencerelerde "görüntü" yakalamak zor bir mesele olsa gerek...Karanlığın dibinde, yorgun kalbinde hâlâ hayata dair en ufacık bir şevk duyabiliyorsan şayet, inan ki ruhunu palazlandıracak tâkâtin fevkindesindir...Bir uzak diyardan "kör topal / ağır aksak" sizi takip ediyorum Ekin Hanım...

karadaki deniz kızı (29.12.2011) 
Gittikten sonra gelenlerimiz sanırım annelerimiz...kaybettikten sonra bulduklarımız...yaşarken hep orda bir yerlerde bizi beklerlerdi ya...sanki hep ve her daim orda kalacaklardı sanki...ne çok zaman kaybetmişiz..ne çok zaman kaybetmişim...annem topragın bol olsun..canım arkadaşım annenin topragı bol olsun..ve gidin hepiniz sarılın annelerinize...vaktiniz varken...güzel içten samimi ve sıcacık bit dugyguyla hepinizi selamlıyorum 

3 Aralık 2011 Cumartesi

Kokusunu Bilmediğim Yabancıya 4






Kaz" diyorsun bana
Kendi mezarımı kazdırıyorsun
Kararı verilen mahkûmsun diye
Ölüm fermanımı yazdırıyorsun.

Abdülkerim Kasım Baltacı

Kokusunu Bilmediğim Yabancıya 4

    Yüzümün gülen tarafı, kalbimin doğru yönü, kayboldum mu hayatın yollarında pusulamsın. Günlerdir zorladın beni yaz bana artık merak ediyorum diye. Ne diyecektim. Neyi anlatacaktım. Ne kadar çok şey vardı içimde. Hep sana sorduğum, çoğu zaman cevap alamadığım, cevabını kendim tahmin ettiğim sorular. Bir gece çok hasta idim. Korkudan arkadaşıma gitmiştim. Merak edersin diye sana not bırakmıştım. Sırf beni merak ettiğin için gece dönmüştün. İyi miyim diye. Narçiçeğim deyip kapatmıştın. Yanında yakınında olsam dilin lal olur, kalbin küllenir bilirim. Kapatırsın kendini bana yasağın olurum haramın olurum.... Uzakta olmak, narçiçeğin olabilmek de güzel.

   Doğruydun hep bana, bir gün senden yalanlar istemiştim. Yıllardır doğru bildiklerim yalan çıkınca sen bari yalan söyle demiştim. Yalanlarla mutlu et. Yapamadın. “Alışkın değilim zorlanmam ondandır belki” demiştin. 2 yıl önce MR çektirmiştim. Sonucu beklemek ölüm gibiydi ya kanser isem demiştim, sarılmıştı bana “senle yaşanacak tek bir günüm kaldıysa demişti yasarım” yalanlar güzelmiş, kanser olsam da sorun değil nasıl olsa o yanımda olacak diyordum. ya bazen sana yalan söyle diye yalan olduğunu bilmek bile güzel diye anlattığım halde yalan diyememişti dilin. Özledin mi deyince bile evet demek yerine “Yüreğine sor” derdin bana hep. İçinden geldiğinde bile söylemekte zorlanansın yalan söylemeyi bırak, Benim yüreğim hissettiğini söyleyince sen kızarsın.

    Korkulardan arınmış, öfkelerden silkelenmiş bir ruhun sarıp sarmaladığı bedeni taşımak ne büyük zahmet sana değil mi? Önemli olan bedeni taşımak mı, o bedende ruha sahip olmak mı? O ruhta bazen yanlış yapmak mı? Adrese teslim edilecek bir yüküz hepimiz belki, her ne kadar benim yüreğim preslenmiş olsa da… Ya da, yapıştırılan etiketin markası kadar geçer akçe olduğunu düşünen arsız bir kul musun?....... Senin ki bir hesaplaşma nefis/vicdan meselesi. Sen hep hesaplaşma içindesin ama sanırım ben senin bu hesaplaşmanı bazen azdırıyorum. Ama kızmıyorsun bana, kızsan bana narçiçeğim demezdin hala. Kokumu duymak gelmemiş miydi içinden? Böylesi daha gizemli, içini gıcıklıyordu esrar perdesine sarılı olmanın heyecanı. Uzakta olmanın, perdeleri bazen aralamanın zamanı mıydı benle olmak? Esrar perdesine sarılı olan kim ya da neydi? Belki şahıs, belki fikirler, belki de yönü belirsiz rüzgârlar mıydı? Bazen rüzgârın yakıyor biliyorsun değil mi? Yaşayan bilir seni. Yasamak nasıl sanal mı hayal mi ruhla mı? Dokunsan belki böyle titremem ya da kalbim dışarı çıkar bilemiyorum ama seni düşünmek bile farklı, o kadar yoğunlaşmıştım sende dağılmak dağıtmak lazım sanırım fikri, sabit fikir yanlış mecralara sevk eder belki de. Sevmem seni merak etme kokun bile yasak bilirim. Sen istemediğin surece dokunmam yüreğine. Bir tek sana sormadan göğsünde yatarım, izin vermesen de. Yastık değildir sarıldığım. Beden çok ama adam demiyorum beden… Biliyor musun ben yalan söylesem de bedenim söylemez bana hoşlanmadığım biri dokunduğu zaman gıdıklanırım. bazen gözümü kapattığımda sen diye elimi gezdiriyorum saçlarımda mayışıyorum kedi gibi. Sen yargılamıyorsun canım yanınca da, yüzüm gülünce de… Her zaman kıkırdatmazsın biliyorsun yüzüm gülüyor senle konuşurken ama senin yanında rahatça ağlıyorum. Biliyor musun sanki uzakta değil de yanındayım senle konuşuyorum kendimi yanında hissediyorum o yüzden görme isteğim belki de yanında karsında oturur gibi hissettiğim için kimseye vermediğin ayrıcalığın suyunu çıkarsam da, seni rahatsız etsem de dürtsem de, sen yanımda kitap okusan emin ol her dakika göğsünde yatardım yaramaz çocuklar gibi, beni uyutmadan okuyamazdın ya da sesli okurdun ben hemen uyurdum.
   Simdi uçan tüy seni özlediii. Dosttan öte ama sevgiliden az. Vahayı bırak gole düşse ne olur göz kamaştırmasın teninin tuzu elinin tuzu değsin kalbime çok bir şey değil ki istediğim sanırım. bu güne kadar hep tosladım duvara sanırım sigortam ya yoktu ya tam koruma içine alınmamıştı dedim ya hep kırıldı önemli olan kırılmak değil, kırıldıkça ayağa kalkmak. Tene değen tuzla uyanmak yeniden kavrulmak. Ben vahaya değil bir damla sevgiye razıyım. Hürrem gibi değilim ben öyle entrika bilmem ki severim o kadar. Deli gibi severim Hürrem olamam ben yalan bilmem
Öksürük yaparım bazılarında demiştin, senden bunu okudum ya keşke bir tek öksürtsen ya nefes kesmesen, ne olur akma içime. Doyamıyorum ama içime akıyorsun yakıyorsun aklımı basımdan aldın kalbim atıyor deli gibi seni özledim ben

-mor bulutlarda yol alasın "uçan tüy"
-niye mor
-en yüksekte o renk bulutlar vardır
-göğsünde uyusam yetmez mi?
-taktın göğsüme
-ama ben orayı sevdim
-göğüs cerrahı olacaksın başıma
-yüzüstü yatınca olur de ne var sanki
-elini kalbime sokacan derdin o
-Yok, tırnağım geçecek vücuduna kalbine, nasıldır son geceler hiç bitmesin diye dua edilen ama bir anda sabahın olduğu bir dakika gibi gecen doyumsuz seninde iyi bildiğin defalarca yaşadığın. Bilirsin. Bazen gidip de dönmemek dönüp de bulmamak var. Daha sıkı sarılırsın ama ne kadar sarılsan da sabah ne hızlı olur. Hele birde kokusu sindiyse tenine yıkanman gerekir ama çıkmasın istersin imkân olsa da yapışsa ruhun bedenin kokun,

    Ha ana rahmi, ha kabir kapısı ne fark eder teslim olana. Sen herşeyinle teslimdin namazda başın secdeden nasıl kalkar, sen bana yüreğini anlatıyorsun o anki bakışların, iltifatların o kadar gönülden di ki anlatamam, ya da ben onu okuyorum senin gözlerinden…
    
     Akıntıda kürek çeken bir dostsun karşıdan el sallayan benim, sen kendine soytarı desende sarayında ekilmiş bir narçiçeğini koklamak ağır mı gelir sana? Kendi odalarını açmak zor herkese, eline çiçek almak kolay, istedin mi kürek çekmek bana doğru su toplasa da ellerin ya o küreği çekerken yüreğin sandala birini almak böyle bir yük var mı senin yüreğinde? Akıntıya karşı olmasın da hayatımızın ibresi gerisi Allah'ın izniyle kolaydır. Beni tanıdığında yaptıkların, hayatın akışına kürek çektin yormadan/yorulmadan aklın erdikçe, hala ellerin kürekte ama sahilde biri el sallıyor selam mı imdat mı sevgi mi çözemedin, konsantren dağılıyor bazen bilirim, şimdi tanıyorsun adımı kazıdın sanırım ama nereye beynine, ruhuna kalbine? Kızmıyorsun konsantreni dağıtınca çünkü bazen verdiğim huzur yetiyor sana, seni mutlu ediyor muyum sorusuna sen bile cevap veremiyorsun, her an fay hatların hareketlenmeye hazır bana karşı, düşünmekten korkuyorsun. 

    Yaşanmamış, yaşansa da unutulması gereken zaman mı? Yaşadığım hiçbir şeye pişman değilim, öfkem yapamadıklarıma….. Allaha Emanet Ol. 





Yıldız Emine(15 12 2011) (15.12.2011) 
Kokusunu bilmediğim yabancıya; yazınızın hepsini bir solukta okudum.Bu yazılar insanı alıp bambaşka yerlere götürüyor.Yazılarınızdaki duygu yoğunluğu boğazımı düğüm düğüm etti..Tebrikler!...Devamını sabırsızlıkla bekliyorum.Ellerine ve yüreğine sağlık.SU EKİN... 
öneri (05.12.2011) 
Çoğu cümle aralarında noktalama işaretleri kullanmamış olmanız, mana denizinde gereksiz çalkantılara neden oluyor. Noktalamaya dikkat ederseniz yazınız daha anlaşılır olacaktır. 
cemal (05.12.2011) 
okudukça kafamı karıştırdın. var mı yok mu, hayal mi gerçek mi, olmuş geçmiş mi hala devam mı ediyor, peşinde misin, bekliyor musun, seviyorsun ama kaçıyorsun da. onun sevmesini istiyorsun, bence aç telefonu söyle.:) 
yabancı (05.12.2011) 

Aşk bir ateşmiş
Bulmak kısmet
Yanmak nasipmiş
Ama ateşi harlı tutmak
Tamamen marifetmiş

Çevremizde ne kadar saman alevi var
Bir karıştırsan etrafı
Ortalıkta hep küllenmiş yangınlar

Bir de nükleer santraller var
Enerjisi "sonsuz"muş gibi görünen
Milyonları aydınlatıp
Yürekleri ısıtan

Olumsuz yanları
var elbet
bu yazı gibi
Nükleer "atıkları"
Atıkların zararları
okuyanı kanser etme potansiyeline sahip olmaları
bir de gelecek kuşakların genetiğine darbe yapmaları

Ürünü
faydalı
öyleyse
kullanılmalı

Atıkları
zaralı
O halde
Ne yapmalı

Sağlam muhafazalar içinde taaa derinlere yollamalı::))


Ha bir de güneşi var bu işin
Siz benden daha iyi bilirsiniz
Ve onların yakıcı, yandırıcı sözleri:


Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne akilem, ne divane
Gel gör beni aşk n'eyledi?

Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk n'eyledi?

Akar sulayın çağlarım
Dertli ciğerim, dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk n'eyledi?

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın, güldür beni
Gel gör beni aşk n'eyledi?

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh sorarım dilden dile
Gurbette hâlim kim bile?
Gel gör beni aşk n'eyledi?

Mecnun oluban yürürüm
O yâri düşte görürüm
Uyanıp melûl olurum
Gel gör beni aşk n'eyledi?

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost ilinden avareyim
Gel gör beni aşk n'eyledi?

Yunus Emre


"Siz" diyorsun bana
"Sen" desen de olurdu
Ben ki yabancıyım sana
Sen "el" desen de olurdu

yazılarınızın devamını bekliyoruz


hakan zorlu (04.12.2011) 
"O, bizim günahlarımız için acı çekti, bizim haksızlıklarımız için ezildi, O'nun yaralarında biz iyileştik" Kitab-ı Mukaddes İncil'den...Yazınızı okurken boğazım düğüm düğüm oldu... Aklım "kokusu bilinmeyen yabancı" da...İzlerin farkına varır varmaz doru taylarla dört nala huzur iklimine koşacağım...Düşündükçe ezilen yüreğimin bir köşesinde, yoldaşları incitmeden çöl semasında yanacağımı bile bile ilerleyeceğim...Sembollere takılmadan, ritüellerin sarhoşluğuna bulaşmadan; en saf hal ile ve en önemlisi hesapsızca teslimiyete/adanmışlığa vakfedilen bir can'ı taşımak nasıl bir sevdadır, hakkıyla bilen beri gelsin...Heves ve arzular muvakkat, "aşk" ise baki...Müntesiplerinin kalbinde, "ebedi alem"in gönül sarayları taht kursun diye böyle yazmazmı İlahi Kitapların satır araları...Sandalın kokusu burnumuzu sızlatmıyorsa, biz hala sahildeki el'i farkedecek göze sahip değiliz demektir...Belli ki bu nefis yazılarınızla hemdem olmak / maharetli ellerde yoğrulmak kaderimiz olmuş...Tebrik ederim, elinize sağlık Ekin Hanım... 

21 Kasım 2011 Pazartesi

Kokusunu Bilmediğim Yabancıya 3




"Çöz diyorsun bana
Çözülmez kördüğüm bilmeceleri
Bir ümit ışığı yanar diye çektiriyorsun
Bana reva gördügün tüm işkenceleri"


       Kokusunu bilmediğim yabancı sormuştum sana “Yaşamadıkların var mı, keşkelerin var mı, pişmanlıkların neler diye?” Aslında sana sorarken öyle “Yayamaz yayamaz” ben kendime bile söyleyemediklerimi açıklıyordum sana. “Yaşadığım hiç bir şeye pişman değilim öfkem yapamadıklarıma...” Senle çıktığımız bu yolculukta sen hep kaçakları oynadın. belki hayatını sırlarını en çok benle paylaştın, bana açtın kalbini, sana zor gelse de kırk odandan bir kapıyı aralamak, içine birini koymak. Sevdiğine diyemediklerini bana demedin mi? Yüreğime soruyorum seni kimsin benim için? Öyle öğretmiştin bana, kimsem senin için yüreğine sor demiştin.... Yüreğimin sesini dinlediğim an kapatıyorum kulaklarımı. Sürekli içimden tekrarlıyorum. Çok korkan bir çocuğun kendini avutmak için sürekli korkmuyorum demesi gibi yüreğimin sesini duymak yerine bastırıyorum seslice söylüyorum içimden “Dosttan öte, sevgiliden az, Dosttan öte, sevgiliden az” diye. Ya bir gün seni seversem diyorum içimden. Dedim ya ben sevmeyi bilmem sevdiğimi sandığım gün kaybederim. Sen hep Beyaz adam kalmalısın. Sevgi vermeliyim sana Ateş Suyu niyetine. Özgür bir tüy gibi olmalıyım gözünde. O bakışını yakalamalıyım. Öyle bakman için ölürken baktığın an hayatımın bir daha sanki eskisi gibi olmayacağını düşündüren bakışın. O bakış bana “Sensizde yaşarım ama seninle bir başka yaşarım” demeli.

     Kırk odalı kalbimde bir başka kapı açma zamanıdır sana. Bir akşam beni kardeş gören bir abimin telefonu ile tanışmıştım onunla. Kokusunu, hayatımda kaplayacağı yeri bilmeden. Biliyor musun onun bakışında da utanırdım senin bana bakmana benzerdi. Tek fark vardı. Sen alçak gönüllüydün. Ben her zaman ki rahatlığımla “merhaba” demiştim. Çok da takmamıştım. Hatta dalga geçip neredeyse deli demiştim..... Bilmezdim o deliye divane olacağımı. Bilmem hakımda ne demişlerdi. Pazartesi öğlene doğru abimiz çağırmıştı yanına odasına. Gülümseyen, yüzü gülmese de gözlerinin içi gülen karşılaşabileceğim en çekici kişi bir anda kalkıp bana elini uzatmıştı. Ben o telefondaki deli nasılsınız derken.... Bir an durup kahkaha atmıştık. O gün anladım o bakışın vazgeçilmez olacağını. Yakışıklıydı, çekiciydi, yaşına göre zor gelinebilecek bir kariyer sahibi olduğunun kendisi de farkındaydı. Arkadaşlarının hepsi onu çok sevse de deli gibi de kıskanıyorlardı.
Nasıl başladık, ne kadar görüştük onunla. Aynı seni bekler gibi bekler olmuştum onu. Tüm günüm onunla doluydu. İş çıkmasa çıkarsa da çabuk bitsin diye dua eder olmuştum. Akşamlar vardı hiç yaşanmamış, yaşandıysa da unutulması hafızadan silinmesi gereken. Yanyana olmasak da her şeyin sınırsız konuşulduğu, kalpte beyinde olan her şeyin ortaya döküldüğü. Tüm her yeri gezmiştik. sohbet ederken ne kadar yol nerelere gitmiştik, aynı yollardan kaç kere geçmiştik. Aslında hep yasaktın bana, telefonda mesajda dilimde . Bir tek kalbimde beynimde ruhumda özgürdüm. Sarhoş olurdum senleyken iki orta şekerli kahve yanında sodayla. Sarhoşluğun sendendi derler ya meye gerek yok gözlerin yeter. Kafedekiler kalkalım diye gözümğzğn içine bakarken sabahın ilk ışıkları doğsun diye beklerdik. Yaktı demişti bir gün. Ateşin beni yaktı demiştin. Daha önce hiç hissetmemişti bu ateşi, uzak olmalıydı benden. Ona bağlandığımı anlamıştı o da bende.....En iyi çözüm kaçmaktı her zaman ki gibi, Kalbini kırıp paramparça edip kaçmak. Yılda bir iki defa uzaktan gördüğümde kalbimin kuş gibi atması, Uzaktan gözledim onu, hayatını, arada mektuplar yazdım. Bazen resimler paylaştım. Verdiği ile yetindim bazen bir selam, bazen bir çay veya bir kaç soğuk dakika. Onla olamazdım biliyorum. Ben nasıl küçük bir çocuksam ilgi bekleyen, beni sev benle ilgilen beni özle diyen. Oda büyük bebekti. Her dakika ilgi övülmek bekleyen. En acısı neydı biliyor musun. Onun canını yakmak. Onu kırmak kendimden sogutmak. O da seni gibi hazırdı her an depremlere. Onun fay hatları farklıydı senden, O kendi ile ilgili konularda kırılırdı.

-Bir dakika beni sevsene? Belki zamanı durdurmayı bulurum.
Sormuştun bana kimin diye.
-söylersem beni daha çok severmisin diye.
Kızmıştın “bilgiye karşılık sevgi adil değil sevgi bu kadar ucuz olmamalı”
- Kalbımı versem bu bılgıden degerlımı kırık dokukte olsa
"Saklayamam elimde kalır zarar görürsün" demiştin.
- Yuregım elındekı zaten, kırıklarım cok, zararım cok merhem ol demıyorum kı sana... Arada elıne al ısıt, bilirim sen elınde tutamazsın avucların dolu ama arada bos kalınca al. o zaman cıkar gonder desen ımkan olsa gondermez mıydım. tırnaklarını gecırıp kanatacagını. avucunun tuzu ile kavuracağını bıldıgım halde bes dakıka olsun soker elıne verırdım. sıcaklıgın yeter tenının tuzu yakar yaralarımı cam kırıkları gıbı batar bılırım ama acı senden gelecekse basımla beraber derım. sende bana benzıyorsun kacarsın. Kızarsın elın bır yurege degecekse uzatmak ıstesende uzatamazsın. Her zaman hazırsın kırılmaya fay hatlarını hareketlendirmeye, içinde patlayan volkanların yol açtığı depremlere... Ama unutma senin depremin altında kalan enkazda atsa da kırık bir kalp bıraktığını... Allaha emanet ol....




coşkun (31.01.2012)
ömre bedel bir beş dakika daha de ki
sen unut bazı şeyleri
ben de ki gidiyorum ben, ama seni seviyorum sevdiğimden gidiyorum
git derim bende sana git
beş dakika ver bana yalnız
o beş dakikada hiç sevmediğim gibi severim seni
ömrün boyu inanacağın yalanlar söylerim
hiç öpmediğim gibi öperim
elele tutuşuruz
gözyaşlarım donunca yanağında üşürsün rüzgarda
o beş dakikada, beş dakika da olsa unuttururum sana herşeyi
beş dakika biter
nazikçe ittirirsin bedenine yapışan bedenimi
havada uçuşan kokularımızı çekeriz ciğerlerimıze ağlamamak için
usulca giyeriz montlarımızı
soğuktan donan ellerimi acıtır fermuar
son kez yürürüz ellerim ellerinde
söz verdiğim gibi git derim ben sana
elin havada kalır, içim sende...

Doktor (26.12.2011)
Yorumsuz geçmek istiyordum yapamadım emeğe sayğı deyip gönül telinden düşenleri yazmak istedim.Kocaman bir yürek var sende ama, sana dar geliyor.Hayat bir tiyatro sahnesi var sen rölünü iyi oyna bilen bilir seni, sevgini, içindeki sessiz çığlıkları yolun açık olsun.

Sabahlar Uzak (04.12.2011)
Enkazda atan kırık kalp! Onun kokusunu bilmediğine emin misin? Kendini kokla, omzunu, ellerini... Onun sende senin kokun onda bence...

yabancı (24.11.2011)
ne güzel demiş söyleyen

"Çöz diyorsun bana
Çözülmez kördüğüm bilmeceleri"

ne demiştim ben; bazen bir yabancı yabancı kalmalı
düşmemeli peşine salı vermeli ki,

kokusuna destanlar döktürülsün
nefesine türküler yakılsın
hayaline hülyalar kurulsun

belkide o gizmeli yabancı değmez bunlara
belkide lanet insanın biri
ama değil mi ki yabancı varsın yalancı olsun uzaktan davulun sesi hoş gelir

büyütmemek lazım belkide boş biri

son söz
bende derim bir başka şairin dediği gibi;

"ne masallarda yaşadım ben
ne de destanlar yazdım ölümsüz
masallara destan
destanlara can verdim bedelsiz"

yazı serüveniniz uzun olsun

Deniz sol (23.11.2011)
Eyyyy yabancı kimsin?

yabancı (23.11.2011)
Güzel aşk cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi

Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi

Bak şu aşkın haline
Ne gelse söyler diline
Can ü başı Hak yoluna
Koyamazsın demedim mi

Halis Ayhanlı (23.11.2011)
Yazıya mı yorum yapayım, yazıya yapılan yorumlara mı? Ben de şaşırdım kaldım dostlar! Duygusal serüvenleri olanca gerçekliğiyle yazabilmek beni zaten çok etkiler ama anlatılanları da böylesine yprumlayabilmek daha çok etkiler... Ekin hanıma teşekkür etmek istiyorum, zira o "Kırılmış Fay hatlarından" fışkıran olayları, duyguları yazıya dökmeseydi belki bu yorumlar da olmayacaktı. Patrick Süskind hatırlatmasına da Gogol Balzac arası deneme tanımlamasına da bayıldım. Sonra yabancının duygusal ve zihinsel evreninden fışkırıveren şiirler çarptı beni...
Böylesi bir söz ve yazı dünyasında yaşamak gerçekten çok gurur verici... Herkese saygılarımla efendim...

sonerden (23.11.2011)
çok güzel,gogol ve balzack arsında edebi bir gurume çıkmış ortaya.Köşe yazarı olarak görmek istiyoruz ,tebirk ediyorum.

yabancı (22.11.2011)
İnsanoğlu bir gariptir
Sırra vakıftır
Ama saklamasını bilemez taşar
Taşınca taşların hedefi olur
Hallac gibi
Halbuki bilipte taşmamak gerekir.
Bu durumu şairler yanıp yanıp tütmemek olarak
kodlamışlar

örnek çok

mesela

Aşk(Nedir)
Aşk umuda yolculuk değilmidir
Nereye varacağını bilmeden yol almak
Aşk özlem değilmidir içini yakan
Yetmeyen insana gözgözede olsan
Yaşam değilmidir aşk
Hayata sıkı sıkı sarılmak
Aldığın her nefeste bir özlem
Yüreğinde herzaman korku değilmidir aşk
Alev alev yanıp dumanın tütmemek
Geceleri çoban yıldızına bakmak
Kayan yıldızlardan fal tutmak
Samanyolunda dansetmek değilmidir aşk
Yüreğinde kocaman bir yelkenli
Yelkeni sevda değilmidir aşk
Azgın dalgalara kafa tutan deniz anası
Ahtapot kollu değilmidir aşk
Tüm yüreği saran kıskıvrak
Ela gözlü bir ceylan değilmidir aşk
Aslan olup kükrerken doğada
Bir kediye döndüren değilmidir aşk
Bir ismi dudağında dua
Sevgiliye serenat değilmidir aşk

Y.tarih.20-07-2002 Saat 20.00

Salih Özalaşan"

bir de Seyrani'den
şöyle demiş

Sahte bir cilveyle gülme yüzüme
Candan muhabbetin var değil bana
Gelip görünsen de kâhi gözüme
Derim aşkla gönlün yâr değil bana

Hatırımı hasta iken sormaya
Geldin mi şer düşüm hayra yormaya
Sevdin birdenbire geri durmaya
Sana namus ama ar değil bana

Gönülde parlarken ümmid-i vuslat
Beynimize düştü ateş-i firkat
Aşkımın şiddet-i nârına nispet
Cehennem ateşi nâr değil bana

Seyranî bülbülde olsa ötmemek
Güllerin elinden gelse bitmemek
Ateş-i aşkınla yanıp tütmemek
Elden gelse bu aşk kâr değil bana"


tüttünse bir kere
söndürmek istiyecekler
bazen viraneye dönecek hanen
seni doğru yola çekmek isteyecek
halinden anlamayan gafiller
onlara gafil diyorum
ama
aşıkında gözü kördür,
maddi alemde
ayağı takılır
eli tutmaz
ondan dolayı mecnun derler ona

o manaya açıktır
ama mana aleminde
maddi aşk
işte o zaman işler iyice karışıktır

herneyse
uzattım çok

eğer sevdiğin gerçekten değerse sevdana
yani cana "can"sa
yabancı bırakmamalı onu,
eğer biri zaten sahip çıkmışsa ona
ve imkansızsa aşklar

içten içe yanmalı
ve tütmemeli herkesin iyiliği için
bir yabancı yabancı kalmalı bazen
aşkın gözü körmüş
varsın kör ama hareketsiz kalsın
kimseye çarpıp incitmesin

çok alıntı yaptım biliyorum ancak
bazen şu şairin dediği gibi demeyi bilmek gerekir

"Geçen gün bir şiir geçti elime,
Sana yazmışım yıllar önce...

Tekrar tekrar okudum.
Anılarımı dinledim,
Sessiz...
Kalbimi yokladım,
Hissiz...

Bitmiş sevgi,
Dinmiş sancı.
O şiir de senin gibi artık bana
Yabancı.

(17.Mart.2004)


Ümit Kilislioğlu Özger"

kızınca bırakılabilen
vicdanla da bırakılabilmeli

ha bunları neden anlattım
aynı dertten muzdaribim belki

yanlış yapıyoruz...

artık sen de bana herkes gibisin diyebilmeli

Ülkü (22.11.2011)
Yaşanmışlıkları anlattığın yüreğine sağlık.

neşet KA (22.11.2011)
yer bilimcisi degilim 'fay hattı'na milletin lafının üstüne laf etmem.geçen asırdan kalma bir gönül malülüne söz düşüyor ise eger 'vay hattı'nızda döeşeli sevda tellerinizde kopmalar var gibi.

'selamın geçiyor besbelli
yeşerdi telgrafın telleri'

Niyazi Akıncıoglu

neyse sözün özü alkolle akraba edeceksin ahalinin bi kısmını.kalemini elinden almalı belli bi süre yoksa uykular haram bize.

hakan zorlu (22.11.2011)
Karanlık hayatın sır perdelerini aralamadaki ısrarınız ve samimiyetiniz ne kadar göz kamaştırıcı olsa da, sevgiliyi kaybetme ya da kaybedilmiş sevgiler yumağında kalbinize dikilen ateşten bayrakların saplanacağı noktaların çözümlemesinde duvara toslama olasılığını da sakın ola ki gözardı etmeyin...Sevgiye susamış gönül diliniz, kavruk bir Mecnun çölünde Leyla mesabesinde bir vahaya kavuşabilecekmi?..İzlerin bizleri alıp götüreceği diyarlar, belli ki bildik değil..."Koku"nun yabancı olması değil, "Yabancı"nın kokusu kaleminize mürekkep olmaya devam ettikçe, sizi izlemek boynumuzun borcu olsun..."Kalem" tadında kalın Ekin hanım...

cemal (22.11.2011)
Patrick Süskind'in Koku adlı romanının kahramanı Jean Baptiste Grenouille, kendi kokusunun olmadığını, bulunduğu yerdeki insanların ondan insan kokusu almadıklarını farkeder ve istediği parfümü üretebilen bir deha olur.
Şöyle bir kokladım kendimi ve hemen duşa koştum. Galiba bu yüzden seni anlamak zor geliyor.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Kokusunu Bilmediğim Yabancıya 2

"Söz" diyorsun bana
Ama her seferinde cayan sen oluyorsun
Biliyorsun gönlümdeki kavganın anlamını
Hem aldatıyor hem gülüyorsun.
Kokusunu bilmediğim yabancı

      Sana böyle dediğim zaman alındın ben yabancı mıyım diye. Yabancılığım seni tanımadığımdan değil. Kokunu bilmiyorum ben. İnsanların duyguları kokularından anlasılırmıs. Gözünde ki ışıltı, yüzünün her mimiğinin anlamını bakarak bilsem de, benim için kokun önemli. Ilk “İnsanların duyguları kokusundan anlaşılırı” okuduğumda anlamamıştım kokunun bende önemini. Gecen sene ise benim için herşeyin kokusunun önemli olduğunu arkadaşımın koku duyusu olmadığını bilmeden, ben elime ne alsam koklayıp, ona koklattığımda anladım. O zaman anladım kokuların hayatımında ki yerini. Gögsünde uyuyup kokunla uyanmadıktan sonra ben ne yapayım, kuş tüyü yatakları, mis gibi parfüm kokularını. Hayallerime bile ambargo koymadın mı? Her şeyi her kuralı sen belirlemedin mi? Allah tan hayallerim bana kaldı. Bari onlara dokunma. Yaşayayım hayalimde seni, ben nasıl istiyorsam öyle hayal etmeliyim kokunu. Kimi zaman tenimi kavurmalı ateş gibi, kimi zaman yakmalı genzimi gözlerimden yaş getirircesine.
Hep bana soruyorsun, içimdeki yangınları, hesaplaşmaları ya sen? Senin içinde ki kavgaları pişmanlıkları ben ne zaman çözeceğim. Sen gizemli bir bilmece değil misin? Ya senin kırk odalı konağında neler var? Kimde o odaların anahtarı?

      Üniversite yıllarımda Ankara’da Maltepe pazarının orada bir park vardı. Koç yurdunun üstünde, insanların köpeklerini gezdirdiği, kimsenin kimseyi umursamadığı, yemyeşil bir park. Huzuru orda bulurdum. Alırdım kitaplarımı akşama kadar o parkta ders çalışırdım. Çalışmak bahane olurdu orada aklım onda insanlarda olurdu. O öğretmişti bana o parkı. Ankara’ nın tadını o parkta çıkarmayı. Onsuzda yaşanılacağını ama onunla bir başka yaşanılacağını. Kırkıncı odayı o yollamıştı bana. Garip bir doğum günü hediyesi idi postayla gelen. Okuduğum an hayatımın ne çok gizli yönü olduğunu ne kadar farklı hayatlar yaşadığımı fark etmiştim. Belki bunu anlatmak için yollamıştı bana. İçimde kopan fırtınaları sezmişti belki o zaman. Kokusu burnumdan hiç gitmemişti. Elim eline değmemişti o zamana kadar. Kokusunu hep uzaktan aldım. Omuzunda film izlerdim sırf kokunu duyayım diye. Hep sinemaya bu yüzden hiç yanlız gidemem. Hep derlerdi arkadaşlarım çok yakışıyorsunuz birbirinize onunla çıksanıza diye, olmaz derdim o en iyi arkadaşım onunla çıkılmaz evlenilir. Son sınıfta bir anda evlenme teklif etmisti. Hiç beklemediğim bir anda. Hiç düşünmeden kabul etmiştim. Hiç kimse karşı durmaz engel olmaz diyordum. İlk yalan ondan gelmişti. Hiç evlenmeyeceğim, yapamam geçmişim bırakmıyor deyip çekip gitmişti. 2 ay sonra kardeşinin öldüğünü duyduğum akşam aramıştım evini, hiç tanımadığım birisi açtı telefonu. Düğünü olduğunu herkesin salonda olduğunu, kardeşinin kırkı çıktığında annesinin yakın bir akrabası ile o gece evlendiğini öğrendim. Bırakmayan geçmişi miydi ailesi miydi. Bunca yıllık dostluğu yıkmamış mıydı beni un ufak etmemiş miydi. O günden sonra her yıl bir gece onla görüştüm. Senede bir gün buluştuk tıpkı filmlerdeki gibi. Yemek yedik, sohbet ettik bir yılı konustuk. Taaa çocukluk aşkımdı. En başta o yaralamıştı yalanlarla kandırmıştı. Ondan sonra hep yalanlara inandim.
      
      Bir seferinde buluşup oturmuştuk Ankarada. Saat tam on ikide kalkarken çıkmıştı sahneye uzun saçlarından yüzünü göremediğim o çocuk. Bir şarkı başladı;

Bir alevdin içimde yakıp da kavuran
Yağmur oldun gözümde hiç durmadan yağan
filizlenmiş yüreğimi açmadan solduran
can dostum, yüreğim yanlış anladın
fikrimin ince gülü yanlış anladın
merhaba bile demeden
sarılıp bir öpmeden
kırdın yüreğimi yanlış anladın
FİKRİMİN İNCE GÜLÜ YANLIŞ ANLADIN.....

        Bir anda çivilendik ikimizde, bir şarkı bir bardak derken sabah 4’ te Ankara sokaklarında yürüyorduk kol kola. Yaz başı olmasına karşın serin bir hava kendimize getirmedi bizi. Oğuz BORAN ın sesimi, şarkı mı içtiklerimi mii o’mu mi başımı döndürmüştü. Sabahı en iyi şekilde karşılamak lazımdı. İlk önce Dikmen vadisinde yürümek, Atakulenin orada çorba içmek. Atatürk Orman çiftliğinde portakal suyu. Sabah olmasın, senede bir gün olsa da yaşadıklarımız bitmesin diye uğrasdık. Ama ne olursa olsun gecenin sonu sabah gecenin sonu bir senelik ayrılıktı.
       Ondan sonra hep yalanlara inandim. Belkide inanmak istedim. Doğru olan kokusunu bildiklerimden yemiştim hep darbeleri. Kokusunu bilmediğim yabancı sen yalansız gelecek misin bana bir gün? Diyorum ya bazen sana yalandan olsa da söyle bana, yalan olduğunu bile bile inanayım. Sakın ben istemeden yalanlar sokma aramıza. Bir tek sen kaldın temiz onu da kirletme.
      
       Yıllar önce bir şiir dinlemiştik annemle. O ağlamıştı ben kızmıştım. O şiiri anlamak için Onu kaybetmem lazımmış, büyümek anlamak için. Allaha emanet ol.



Karadaki Deniz Kızı (05.02.2012)
Su an sadece aglamak istiyorum. Sene de bir gün bile buluşamadığım için seni şanslı ilan ediyorum. Buluşacagım birinin olmaması, senede bir gün buluşmaktan daha kötü. Bir gün bende koku almak istiyorum. Onun omuzuna yaslanıp fılm izlemek istiyorum ama kokusunu alarak. Anneni o zaman aglatan şiir şimdi beni de ağlattı. Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.

değil mi? O kadar çok şey varki diyeceğim. O yüzden hiç bir şey diyemiyorum sana. Ellerine yüreğine sağlıktan başka. Sen yazarken üşümüyoruz....

Doktor (30.01.2012)
yaşamamışlıklardır bazen hayatı güzelleştiren.bazen ütobik olur esas oğlandır başrolde ona birşey olmasın diye dualar edilirdi yada rüyadan uyanmak istenmez gerçekler ortaya çıkmasın diye. Hayat acıdır acı sevilir.hayali bile güzeldir sevmenin sevilmenin.

a.i.c (18.01.2012)
"Nel mezzo del cammin di nostra vita
Mi ritrovai per una selva oscura
Che la diritta via era smarrita...

Yeter artık... Bana eşlik eden Virgilio'dan usandım. Ben artık Beatrice'mi istiyorum! Cennetimi yaratacak sevgili yar! Gel artık ne olur... Kendimi bu ormanda bulduğumdan beri, bir delilik var kafamda. Kurtulmam lazım bu kaostan, bu ormandan çıkmam gerekiyor. Bir el gördüğümde -bana rehber- bir umutla tutmam bundandır. Kandırılmışlar sahte cennetinde yaşlanmalar istemiyorum ben. Ey Beatrice, biliyorum oradasın, mavi ruhunla bekliyorsun beni. Yorgunum artık, gel ne olur, kurtar beni. Bitsin bu acı dolu komedyam...

"mutsuzluk içindeyken, mutlu zamanları
anımsamaktan daha büyük acı yoktur"
Dante Alighieri

deli kadın (07.01.2012)
böyel hesapsızca sevebilmek bir insanı ne yüce bir kalp barındırıyor arkadaşım bedeninde ötede mistik bir yanıda var bu kalbin sanırsam
sevginin katıksızlığında olgunlaşmış bir ruh tatlı bir hasetlikle okudum bu ince bir estetik, pırıltılı zeka ve duygu dolu edebi ürünü. Ne güzel şeydir duyguları bu denli çoşku dolu yaşabilmek ve anlatabilmek.Birde "dünyanın en uzak yolunun kalple akıl arasında" olduğunu söyleyen filozoflara inat sözkonusu sevgi olunca akıl tutulmasının insanı nasılda büyütüp olgunlaştırabileceğini tüm çıplaklığı ile göstermek.heyt be yürü be bacım.



Halis Ayhanlı (21.11.2011)
Aslında böylesi yazıların hakkında yorum yapmaktan çok korkarım. Nedeni böylesi yazıların pahası candır, yaşamdır, yaşanmışlıklardır. Bu açıdan değerlidirler, duyarlıkları yüksek, kırılganlıkları da normaldir. Yanlış birşey söylemekten, incitmekten çekinirim... Bu yazı dilerim devam edecek yazıların ikincisi. İlkinden itibaren içten, sahicikelimeleriyle bizi bir yerlere götürüyor...
Salt edebi açıdan bakarsak biraz duygusal nesir, biraz da nesir biçiminde nazım. Her ikisi de nefis ve okunası... Olay örgüsü şaşırtıcı ve insanı acıtıyor...
Yazıları okurken Novalis'i hatırladım. Bizler "içimizdeki kadına" (veya erkeğe) aşığız der bu Alman romantiği... İçimizde ise ne fırtınalar kopar...
Bu fırtınaları Ekin Hanım ne güzel anlatıyor... Bunu da başka bir yoruma saklasam umarım kırılmaz kendileri...
Tek dileğim bu yazıların devam etmesi... Kendisini kutluyor ve saygılarımı sunuyorum efendim...

cemal (20.11.2011)
sevgili su ekin,
bunlar benim yorumlarımı koymuyorlar belli ki.
ama sen yazmaya devam et, duygularını daha yoğun ekle, duygularını yazdığın bölümler daha güçlü çünkü

yıldız (20.11.2011)
Sevgili Su Ekin dilerim büyümek için sevdiklerimizi kaybetmek ve tanıdıklara yabancı olmak zorunda kalmayız, sevgiyle kalın...


fromerden (19.11.2011)
yaşadığımız mutsuzluklar,bize nasıl mutlu olacağımızı öğretiyor olması lazım.Bizim yaşamak istediklerimizle hayatın bize sunduklarının bir ortalamasını elde edebiliyoruz ancak.kokusunu hissettiğimiz tanıyabileceğimiz dostluklar diliyorum.

yabancı (18.11.2011)
herkes biraz yabancıdır birbirine biraz da tanıdık...
Bu yaşanmışlığın herkese biraz tanıdık gelmesi gibi.

Hayat herkese aynı ağırlıkta yük olmaz ve herkese aynı basıncı uygulamaz. Özellikle zirvelerde boran olur, kış olur herkes dayanamaz.

Kimisi kokusunu dahi bırakmadan arkasına da bakmadan giderken, kiminin giderken bıraktığı kokuyu duymak bile istemeyiz.

Ne diyeyim, Yaradan kimseye kaldıramayacağı yük yüklemesin!

Zor

neşet (16.11.2011)
anladım. (Bu yorum benim için sayfalarca yapılan yorumlardan anlamlı)

Deniz sol (15.11.2011)
ben yasadıgım ızdırapları hep kokusunu bıldıgım kısılerde yasadım, bırakın da bır kerede kokusunu bılmedıgım yasatsın. bırını hayatımdan tamamen cıkarmamak ıcın o etıketlerı koyuyorum.
"dosttan ote sevgılıden az seviyorum seni" derken gıbı benım ozlemım tarıf edılemezkı hıc tanımadıgım birine duydugum ozlemı ben nasıl anlatabılırım. benım ozlemım tarıf edılemezkı nefeseını bır kere duymak ıcın bıle ne yollar tepmem gerektıgını bıle bıle yola dusmeyı goze alacagım. yalanlar duymakta guzel oluyor bazen yalan oldugunu bılsemde kendımı avutuyorum. benım merhemım nedır onu bende bılemedım kı, her sevdada sanırım ben o merhemı aradım. benım merhemım nedır onu bende bılemedım kı sız daha kırk odanın bırındesınız belkı ınsallah beraaber aşacagız o cetrefıllı yolları
Not: "canımsın ıyı kı varsın hayatımda kokusunu bilmediğim yabancı sagol"

hakan zorlu (14.11.2011)
Ancak hayallerde dolaşabilen bir "koku" nun peşinde, böylesine pişmanlıklar yaşamak ne kadar ızdırap verici...Kelimelerin boynuna asılı kolyeleri anlamlandırmak zor geliyor ilk okumada...Dostluk / Sevgi / Arkadaşlık etiketlerinin birine canhıraş yapışmak sizin yaşadığınız özlemi ne derece tarif edebilir ki?..Özlem türbülansında zaman/mekan buudu dışına taşıp yalanları ayıklayabilmek itinayla/özenle, sizin kayıp hüzünlerinize merhem olabilirmi?..Merak ve sabırla devamını bekliyoruz bu çetrefil serüvenin basamaklarını...Yazdıkça okunacak, okundukça kanatlanılacak farklı alemlerin kapısındayız sizin rehberliğinizde...Hoşçakalın...

7 Kasım 2011 Pazartesi

Kokusunu Bilmediğim Yabancıya 1


"Yaz" diyorsun bana
Kağıt kalem yazmak için yeter mi?
Dağlar gibi sıralıdır dertlerim
Satır satır anlatmakla biter mi?
(Abdülkerim Kasım Baltacı)

      Nerden başlayacağım, nasıl anlatacağım içimdeki öbür beni sana? Her gülüşümün bir gözyaşı olduğunu, gülüşümün kahkahamın yüreğime batan cam kırıkları olduğunu... Zamanın da çok sevmişken, yapılan bir hata ile onu kaybetmeyi, tüm hayatının raydan çıkmasını, içinde tek bir kıpırtı uyandırmayan birinin peşinden kaçarken asıl kaçtığımın hayat ve doğrular olduğunu. Nereye gidersem gideyim geçmişimin, hayatımın doğruların hep benle olacağını ben ne kadar yalan yanlış bir hayat yaşasam da. Onu sevebileceğimi düşünmüştüm, yâda saygı duyacağımı. İnsan sevgiyi saygıyı kazanırmış davranışlarıyla, sevgi saygı olmazsa bu nefrette olabiliyormuş. Yüreğimde hiç kin gütmedim. Hiç küs kalamadım. Her ne kadar"Kırıldığım dağın odununu kırk yıl yakmam" desem de, hem büyüklük bende kaldı. Hep birilerini kırmamak için kırıldım, hep birileri için yoruldum, ezildim. Yorulduğumu hissettiğim bir gün aynada kendime baktım ki un ufak olmuşum. Yüreğimde çıkan her fırtınada savrulmuş parçalarım. Şimdi sana dışarıdan insan gibi görünsem de kalbi yok benim. Un ufak olmuştu, fırtınalarda savruldu. Sevmeyi bilmiyorum bu yüzden. Seven birini görünce kırıp kalbini kaçıyorum. Sevmek güzel bir şeydi sanırım ama ben tadını unuttum. Her sevgi de darbe aldım. Sana anlatacaklarıma bunla başlayayım. Bakalım neler çıkacak benim kilitler altında ki odalarımdan....
        Kokusunu bilmediğim kişi nerden başlamalıyım anlatmaya. En sondan en çok canımı yakandan mı? İnsanın duyguları kokularından anlaşılırmış. Ben onun kokusunu bu kokusunu bu kadar iyi bilirken, neden anlamadım hislerini bana. Her seyim sanarken onu bir an da kimsesiz bırakmadı mı beni kor kuyularda. İlk defa insanlar beni öyle gördüğünde sasırmıslardı. Günlerde tek kelime etmeden bir noktaya bakarken gözyaşlarım akarken kendiliğinden soramamışlardı içimdeki beni nasıl öldürdüğümü. O gece yalanları ortaya çıktığında çığlıklarım yırtmamış mıydı onun kulaklarını. Ağlamıştım, çığlık atmıştım en sonunda yorgunluktan mı sesim kısıldığı için mi, gözyaşım tükendiği için miydi kıvrılıp kalmam anamın rahmindeki gibi. Her yerde kokusunu bırakmıştı. Her yerde izini. Neye dokunsam o yok muydu? Unutmak istedikçe gözüme batmadı mı herşey. Şimdi bakıyorum onu yaşanılanları unutmak mümkün değil, ama puslandırmayı başladım geçmişimi. Sen bilmeden yardımcı oldun biliyor musun? Kokusunu bildiğim kişi beni yıktı ama bilmeden kokusunu bilmediğim bir kişi ayaklarım üzerine kalkmam için destek oldu. İşte bu yolculuğa da senin sayende çıktım. Sen istedin hakkımdakileri bilmeyi.

          Hiç bir zaman bir konuyu tam yaşayamadın anlatamadın. Yaşadıklarımın sebebi ne olabilirdi? Hep ben sorardım insanlara neden geçmişteki hangi olay buna sebep oldu? Bu soruya verecek cevabım neydi? Babamın taaa en başta ve ömür boyu anneme yaptıklarımı? Benim önümdeki modelim kimdi? Neden sevince sevilince kaçtım. Ama kaçarken hep kırdım beni unutsun nefret etsin diye? Bunlar bin sonraki yazımda belki öne çıkacak. Allaha emanet ol....


Rıza BAŞTÜRK 
(11.07.2012) 

Sizi tebrik ediyorum yazınız çok güzel ve üç şeyi çok güzel işlemişiniz
karanlık ve aydınlık. bunlar arasına sıkışmış gizem ve sır bunları biri birinden ayırt edip işığa doğru çıkmak aynı kirpıt tanesinin yanarken kendiliğinden sönmesi gibidir. söner sönerde ama siz yeniden bir kipriti yine çakarsınız işte eyer yeniden çakabiliyorsanız işte azda olsa bir işığınız ve de o işıkta gördüğünüz bir umudunuz varsa işte sizin için sevabıyla ,günahıyla bir yaşamınız geride kalmıştır demektir,bu kirpit tanesi işığını sonsuzlulaştırmayı becere biliyorsak ayne yaşıyor ve yaşatıyoruzdur ustat ne diyor biliyormusunuz HAYAT HAYAT OLSAYDI İSMİ GÖNÜL OLURDU GÖNÜL GÖNLÜ BULSAYDI BOZKIRLAR GÜL OLURDU. daha nice nice yazılarınızda buluşmak dileklerimle sevgi ile kalın 

atabey 
(10.06.2012) 

sukut çok şey ifade edebilir ama dil söylemezse sukut kabulden ikrardan sayılır.yürek yanıksa göz söyler gözde bakıp kaldıysa pişmanlık akla gelir...ağlamayana meme vermez anneler ama çok ağlayana da verilmez? 
alp 
(11.04.2012) 

sevgi, acı ve özlem hepsi insan için ayrı güzel ama yaşabilmek
hepsi içinde deger bulabilmesi önemli
duyguları düşünmeden yaşabilmektir esas olan hayatta ama insan bu degilmi zaten uçurtmalar rüzgara kapıldıgı için degil karşı koydugu için uçarlar her ölüm yeni bir başlangıç tır.bu dguları hissedebilmek ,yogurmak kalbinde belkide ama bunların tammamı bize ait olan özel şeyler bu yaşabilmek tadını çıkartmak olsa gerek amaç
hoş ve içten bir yazı insanı yazmaya ve düşünmeye geçmişe yolluyor tebrikler 

fatma altay 
(10.04.2012) 

Tebr ediorum sizi SESSİZLİĞİMİN DİLİ iyiki varsınız....... 
kürşat 
(15.02.2012) 

çok hoş ve anlamlı..tebrik ederim.. 
Doktor 
(30.01.2012) 

şairin dediği gibi bakakalırım giden geminin ardından atamam kendimi denize.kalbinin büyüklüğüdür seni büyüten.bazen platonik olur yıllar unutturamaz adam gibi sevmeler vardır ya kalmışmıydı yüreklerde derken hala yenidir sıcaktır fırından yeni çıkmış ekmek gibi.

ilke coşkun 
(16.01.2012) 

Ara... Boşluk... Kendinden kaçmanın içindeki yeni adı. Bunca zamandır kelimelerinden kaçışının cevabını vermekte zorlanıyorsun. Oysa dönüp dolaşıp geleceğin yer yine kelimeler dükkanı oldu. Senelerdir vazgeçemediğin tek şeye, harflerin ahengine takıldın yine. Delirmelerden geldiğin şimdiki yerde eski sayıklamalarını aradığını mı düşünüyorsun, yoksa bilmem kaç kere vazgeçişlerinin acısını mı çıkartıyorsun bu kaçışlarla ha? Kimse bilemez oysa. Senden başka kimse bilemez sırılsıklam çıktığın limanlarda ıslaklığın aslında ruhuna işlediğini. Sahi yüzleri neye benziyordu vazgeçişlerin? Kaçışların vücutları nasıldı? Artık bir önemi kalmadı. Sıcak bir gövdeyle, güneş gibi bir yürekle dinlendirdin ruhunun nemli yanlarını... Peki şimdi ne kaldı yazacak geriye?

Daha çok şey varmış oysa yazılacak geriye... Senden sonra geleceklere söylemen gereken bir çok şey. Çünkü her vazgeçişin insanı 'buna değecek mi?' diye soracaktır kendine. Sorduğu soruların cevapları sende. Sende gizli cevapları söylemek zorundasın onlara. İşte bu yüzden kelimelerinden kaçamazsın.

"Allah ne bilsin benim derdimi abi be ya? manitası mı olmuş hiç? ben sana ediyom duayı. sen gider anlatırsın." diyenlerin susmayan ellerisin. Koşmaya devam. Yol da bizimle koşarsa biter mi bu yol diyorlar. Biter... Sen kafanı yorma, biter...

Hoşbuldum... 

cadı 
(07.01.2012) 

İnsanlık için umutluyum bu yazıdan sonra. Ne güzel şeydir,sevginin bu denli yüceltilmesi.Sevme nin bu çeşiti anlayan için bir hikmet.Anlamayan için ise büyük bir fırsatın kaçması.Bir insanı sevmek bir bütün olma isteğini doğasında barındırırken,aynı doğa sevenin özgür kalma isteğinide barındırır her zaman içinde. 
Karadaki deniz kızı 
(24.12.2011) 

İnsanların duyguları kokularından anlaşılırmış diyorsun ya arkadaşım o yüzdendir sanırım insanları tanıyamıyorum.Ama şu varki sevmekten hiç vazgeçmemek lazım bence,yorulmamak...Hele ki gerçekten sevmeyi bilipte "bilmem ben" diyenler...sevgiyle kalın.hoşkalın 
hacer 
(15.12.2011) 

tebrikler yüreğinize sağlık.. 
serden 
(07.12.2011) 

Bu kadar güzel edebi tadları yakalayacağını tahmin etmiyordum açıkçası.Tebrik ediyorum.Bazen ruhumuz sevgiyi yaşamak için yalanlarla avutulmak isteyebilir ama bedenlerimiz yalan söylemez.Bazen o diye ellerimizi tenimzide gezdirdiğimizde aslında ne kadar sevgiye hasret kaldığımızı hissederiz.Hepimiz sokak kedileri gibiyiz.bir gün arkadaşımı ziyarete gitmiştim,sakin bir yerde ağaçların altında oturup bişeyler yerken bir kedi geldi hemen elimdekini paylaştım,eğilerek önüne yavaşça koydum ama kedinin derdi yemek değildi hemen yüzünü ellerine sürdü defalarca!içim sızladı o an bir farkımız yoktu ikimizinde sevgiye ve sevilemye ihtiyacı vardı.kedi gibi sevdiklerimizin kucağında mayışmak dileğiyle:)
bye 

yıldız 
(20.11.2011) 

Bu yazıyı okuduktan sonra keşke hayatımızda tanıdıklarımız ya da tanıdığımızı sandığımız kişiler yerine kokusunu bilmediğimiz yabancılar olsa diyesi geliyor insanın... 
Kırmızı Keman 
(10.11.2011) 

O kadar çok sevmişsiniz ki "sevmeyi bilmem ben" diyerek intikam alıyorsunuz bırakıp gidenden. Hatırlamak istemiyorsunuz nasıl da güzel sevdiğinizi. 
cemal 
(09.11.2011) 

güzel kokan insanlar... 
hakan zorlu 
(08.11.2011) 

mazideki yaşanmışlıkların bıraktığı derin izler, ancak bu kadar net izdüşümü bırakabilir günümüz gelgit'lerine...duygu patlamasının etrafa saçtığı acı / endişe / ızdırap ve korku kırıntıları sanki fitili çekilmiş barut deposu gibi heyecana sürüklüyor biz okuyanları...devamının geleceğinden en ufak bir şüphemiz yok..."kalem" sitesine renk kattınız / hoşgeldiniz su ekin hanım!.....