14 Kasım 2011 Pazartesi

Kokusunu Bilmediğim Yabancıya 2

"Söz" diyorsun bana
Ama her seferinde cayan sen oluyorsun
Biliyorsun gönlümdeki kavganın anlamını
Hem aldatıyor hem gülüyorsun.
Kokusunu bilmediğim yabancı

      Sana böyle dediğim zaman alındın ben yabancı mıyım diye. Yabancılığım seni tanımadığımdan değil. Kokunu bilmiyorum ben. İnsanların duyguları kokularından anlasılırmıs. Gözünde ki ışıltı, yüzünün her mimiğinin anlamını bakarak bilsem de, benim için kokun önemli. Ilk “İnsanların duyguları kokusundan anlaşılırı” okuduğumda anlamamıştım kokunun bende önemini. Gecen sene ise benim için herşeyin kokusunun önemli olduğunu arkadaşımın koku duyusu olmadığını bilmeden, ben elime ne alsam koklayıp, ona koklattığımda anladım. O zaman anladım kokuların hayatımında ki yerini. Gögsünde uyuyup kokunla uyanmadıktan sonra ben ne yapayım, kuş tüyü yatakları, mis gibi parfüm kokularını. Hayallerime bile ambargo koymadın mı? Her şeyi her kuralı sen belirlemedin mi? Allah tan hayallerim bana kaldı. Bari onlara dokunma. Yaşayayım hayalimde seni, ben nasıl istiyorsam öyle hayal etmeliyim kokunu. Kimi zaman tenimi kavurmalı ateş gibi, kimi zaman yakmalı genzimi gözlerimden yaş getirircesine.
Hep bana soruyorsun, içimdeki yangınları, hesaplaşmaları ya sen? Senin içinde ki kavgaları pişmanlıkları ben ne zaman çözeceğim. Sen gizemli bir bilmece değil misin? Ya senin kırk odalı konağında neler var? Kimde o odaların anahtarı?

      Üniversite yıllarımda Ankara’da Maltepe pazarının orada bir park vardı. Koç yurdunun üstünde, insanların köpeklerini gezdirdiği, kimsenin kimseyi umursamadığı, yemyeşil bir park. Huzuru orda bulurdum. Alırdım kitaplarımı akşama kadar o parkta ders çalışırdım. Çalışmak bahane olurdu orada aklım onda insanlarda olurdu. O öğretmişti bana o parkı. Ankara’ nın tadını o parkta çıkarmayı. Onsuzda yaşanılacağını ama onunla bir başka yaşanılacağını. Kırkıncı odayı o yollamıştı bana. Garip bir doğum günü hediyesi idi postayla gelen. Okuduğum an hayatımın ne çok gizli yönü olduğunu ne kadar farklı hayatlar yaşadığımı fark etmiştim. Belki bunu anlatmak için yollamıştı bana. İçimde kopan fırtınaları sezmişti belki o zaman. Kokusu burnumdan hiç gitmemişti. Elim eline değmemişti o zamana kadar. Kokusunu hep uzaktan aldım. Omuzunda film izlerdim sırf kokunu duyayım diye. Hep sinemaya bu yüzden hiç yanlız gidemem. Hep derlerdi arkadaşlarım çok yakışıyorsunuz birbirinize onunla çıksanıza diye, olmaz derdim o en iyi arkadaşım onunla çıkılmaz evlenilir. Son sınıfta bir anda evlenme teklif etmisti. Hiç beklemediğim bir anda. Hiç düşünmeden kabul etmiştim. Hiç kimse karşı durmaz engel olmaz diyordum. İlk yalan ondan gelmişti. Hiç evlenmeyeceğim, yapamam geçmişim bırakmıyor deyip çekip gitmişti. 2 ay sonra kardeşinin öldüğünü duyduğum akşam aramıştım evini, hiç tanımadığım birisi açtı telefonu. Düğünü olduğunu herkesin salonda olduğunu, kardeşinin kırkı çıktığında annesinin yakın bir akrabası ile o gece evlendiğini öğrendim. Bırakmayan geçmişi miydi ailesi miydi. Bunca yıllık dostluğu yıkmamış mıydı beni un ufak etmemiş miydi. O günden sonra her yıl bir gece onla görüştüm. Senede bir gün buluştuk tıpkı filmlerdeki gibi. Yemek yedik, sohbet ettik bir yılı konustuk. Taaa çocukluk aşkımdı. En başta o yaralamıştı yalanlarla kandırmıştı. Ondan sonra hep yalanlara inandim.
      
      Bir seferinde buluşup oturmuştuk Ankarada. Saat tam on ikide kalkarken çıkmıştı sahneye uzun saçlarından yüzünü göremediğim o çocuk. Bir şarkı başladı;

Bir alevdin içimde yakıp da kavuran
Yağmur oldun gözümde hiç durmadan yağan
filizlenmiş yüreğimi açmadan solduran
can dostum, yüreğim yanlış anladın
fikrimin ince gülü yanlış anladın
merhaba bile demeden
sarılıp bir öpmeden
kırdın yüreğimi yanlış anladın
FİKRİMİN İNCE GÜLÜ YANLIŞ ANLADIN.....

        Bir anda çivilendik ikimizde, bir şarkı bir bardak derken sabah 4’ te Ankara sokaklarında yürüyorduk kol kola. Yaz başı olmasına karşın serin bir hava kendimize getirmedi bizi. Oğuz BORAN ın sesimi, şarkı mı içtiklerimi mii o’mu mi başımı döndürmüştü. Sabahı en iyi şekilde karşılamak lazımdı. İlk önce Dikmen vadisinde yürümek, Atakulenin orada çorba içmek. Atatürk Orman çiftliğinde portakal suyu. Sabah olmasın, senede bir gün olsa da yaşadıklarımız bitmesin diye uğrasdık. Ama ne olursa olsun gecenin sonu sabah gecenin sonu bir senelik ayrılıktı.
       Ondan sonra hep yalanlara inandim. Belkide inanmak istedim. Doğru olan kokusunu bildiklerimden yemiştim hep darbeleri. Kokusunu bilmediğim yabancı sen yalansız gelecek misin bana bir gün? Diyorum ya bazen sana yalandan olsa da söyle bana, yalan olduğunu bile bile inanayım. Sakın ben istemeden yalanlar sokma aramıza. Bir tek sen kaldın temiz onu da kirletme.
      
       Yıllar önce bir şiir dinlemiştik annemle. O ağlamıştı ben kızmıştım. O şiiri anlamak için Onu kaybetmem lazımmış, büyümek anlamak için. Allaha emanet ol.



Karadaki Deniz Kızı (05.02.2012)
Su an sadece aglamak istiyorum. Sene de bir gün bile buluşamadığım için seni şanslı ilan ediyorum. Buluşacagım birinin olmaması, senede bir gün buluşmaktan daha kötü. Bir gün bende koku almak istiyorum. Onun omuzuna yaslanıp fılm izlemek istiyorum ama kokusunu alarak. Anneni o zaman aglatan şiir şimdi beni de ağlattı. Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.

değil mi? O kadar çok şey varki diyeceğim. O yüzden hiç bir şey diyemiyorum sana. Ellerine yüreğine sağlıktan başka. Sen yazarken üşümüyoruz....

Doktor (30.01.2012)
yaşamamışlıklardır bazen hayatı güzelleştiren.bazen ütobik olur esas oğlandır başrolde ona birşey olmasın diye dualar edilirdi yada rüyadan uyanmak istenmez gerçekler ortaya çıkmasın diye. Hayat acıdır acı sevilir.hayali bile güzeldir sevmenin sevilmenin.

a.i.c (18.01.2012)
"Nel mezzo del cammin di nostra vita
Mi ritrovai per una selva oscura
Che la diritta via era smarrita...

Yeter artık... Bana eşlik eden Virgilio'dan usandım. Ben artık Beatrice'mi istiyorum! Cennetimi yaratacak sevgili yar! Gel artık ne olur... Kendimi bu ormanda bulduğumdan beri, bir delilik var kafamda. Kurtulmam lazım bu kaostan, bu ormandan çıkmam gerekiyor. Bir el gördüğümde -bana rehber- bir umutla tutmam bundandır. Kandırılmışlar sahte cennetinde yaşlanmalar istemiyorum ben. Ey Beatrice, biliyorum oradasın, mavi ruhunla bekliyorsun beni. Yorgunum artık, gel ne olur, kurtar beni. Bitsin bu acı dolu komedyam...

"mutsuzluk içindeyken, mutlu zamanları
anımsamaktan daha büyük acı yoktur"
Dante Alighieri

deli kadın (07.01.2012)
böyel hesapsızca sevebilmek bir insanı ne yüce bir kalp barındırıyor arkadaşım bedeninde ötede mistik bir yanıda var bu kalbin sanırsam
sevginin katıksızlığında olgunlaşmış bir ruh tatlı bir hasetlikle okudum bu ince bir estetik, pırıltılı zeka ve duygu dolu edebi ürünü. Ne güzel şeydir duyguları bu denli çoşku dolu yaşabilmek ve anlatabilmek.Birde "dünyanın en uzak yolunun kalple akıl arasında" olduğunu söyleyen filozoflara inat sözkonusu sevgi olunca akıl tutulmasının insanı nasılda büyütüp olgunlaştırabileceğini tüm çıplaklığı ile göstermek.heyt be yürü be bacım.



Halis Ayhanlı (21.11.2011)
Aslında böylesi yazıların hakkında yorum yapmaktan çok korkarım. Nedeni böylesi yazıların pahası candır, yaşamdır, yaşanmışlıklardır. Bu açıdan değerlidirler, duyarlıkları yüksek, kırılganlıkları da normaldir. Yanlış birşey söylemekten, incitmekten çekinirim... Bu yazı dilerim devam edecek yazıların ikincisi. İlkinden itibaren içten, sahicikelimeleriyle bizi bir yerlere götürüyor...
Salt edebi açıdan bakarsak biraz duygusal nesir, biraz da nesir biçiminde nazım. Her ikisi de nefis ve okunası... Olay örgüsü şaşırtıcı ve insanı acıtıyor...
Yazıları okurken Novalis'i hatırladım. Bizler "içimizdeki kadına" (veya erkeğe) aşığız der bu Alman romantiği... İçimizde ise ne fırtınalar kopar...
Bu fırtınaları Ekin Hanım ne güzel anlatıyor... Bunu da başka bir yoruma saklasam umarım kırılmaz kendileri...
Tek dileğim bu yazıların devam etmesi... Kendisini kutluyor ve saygılarımı sunuyorum efendim...

cemal (20.11.2011)
sevgili su ekin,
bunlar benim yorumlarımı koymuyorlar belli ki.
ama sen yazmaya devam et, duygularını daha yoğun ekle, duygularını yazdığın bölümler daha güçlü çünkü

yıldız (20.11.2011)
Sevgili Su Ekin dilerim büyümek için sevdiklerimizi kaybetmek ve tanıdıklara yabancı olmak zorunda kalmayız, sevgiyle kalın...


fromerden (19.11.2011)
yaşadığımız mutsuzluklar,bize nasıl mutlu olacağımızı öğretiyor olması lazım.Bizim yaşamak istediklerimizle hayatın bize sunduklarının bir ortalamasını elde edebiliyoruz ancak.kokusunu hissettiğimiz tanıyabileceğimiz dostluklar diliyorum.

yabancı (18.11.2011)
herkes biraz yabancıdır birbirine biraz da tanıdık...
Bu yaşanmışlığın herkese biraz tanıdık gelmesi gibi.

Hayat herkese aynı ağırlıkta yük olmaz ve herkese aynı basıncı uygulamaz. Özellikle zirvelerde boran olur, kış olur herkes dayanamaz.

Kimisi kokusunu dahi bırakmadan arkasına da bakmadan giderken, kiminin giderken bıraktığı kokuyu duymak bile istemeyiz.

Ne diyeyim, Yaradan kimseye kaldıramayacağı yük yüklemesin!

Zor

neşet (16.11.2011)
anladım. (Bu yorum benim için sayfalarca yapılan yorumlardan anlamlı)

Deniz sol (15.11.2011)
ben yasadıgım ızdırapları hep kokusunu bıldıgım kısılerde yasadım, bırakın da bır kerede kokusunu bılmedıgım yasatsın. bırını hayatımdan tamamen cıkarmamak ıcın o etıketlerı koyuyorum.
"dosttan ote sevgılıden az seviyorum seni" derken gıbı benım ozlemım tarıf edılemezkı hıc tanımadıgım birine duydugum ozlemı ben nasıl anlatabılırım. benım ozlemım tarıf edılemezkı nefeseını bır kere duymak ıcın bıle ne yollar tepmem gerektıgını bıle bıle yola dusmeyı goze alacagım. yalanlar duymakta guzel oluyor bazen yalan oldugunu bılsemde kendımı avutuyorum. benım merhemım nedır onu bende bılemedım kı, her sevdada sanırım ben o merhemı aradım. benım merhemım nedır onu bende bılemedım kı sız daha kırk odanın bırındesınız belkı ınsallah beraaber aşacagız o cetrefıllı yolları
Not: "canımsın ıyı kı varsın hayatımda kokusunu bilmediğim yabancı sagol"

hakan zorlu (14.11.2011)
Ancak hayallerde dolaşabilen bir "koku" nun peşinde, böylesine pişmanlıklar yaşamak ne kadar ızdırap verici...Kelimelerin boynuna asılı kolyeleri anlamlandırmak zor geliyor ilk okumada...Dostluk / Sevgi / Arkadaşlık etiketlerinin birine canhıraş yapışmak sizin yaşadığınız özlemi ne derece tarif edebilir ki?..Özlem türbülansında zaman/mekan buudu dışına taşıp yalanları ayıklayabilmek itinayla/özenle, sizin kayıp hüzünlerinize merhem olabilirmi?..Merak ve sabırla devamını bekliyoruz bu çetrefil serüvenin basamaklarını...Yazdıkça okunacak, okundukça kanatlanılacak farklı alemlerin kapısındayız sizin rehberliğinizde...Hoşçakalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder