24 Ağustos 2012 Cuma

Balam Benım Aybalama 3




"Keşke sen ben olsan; Seni sevmenin ne kadar zor olduğunu anlasan. Keşke ben sen olsam; Bu kadar sevilmenin tadını çıkarsam." Özdemir Asaf 





O gece ilk defa ateşin düşmeyince öleceğimi zannettim. Aslında biliyordum dişin çıkarken arada ateşlenmiştin. Fakat o gün ne yaptıysam düşüremedim ateşini, ağlamaktan mı yoruldun, ateşten kendinden mi geçtin bilmiyordum. O an aklıma seni alıp birlikte ılık suyun altına girmekten başka bir şey gelmemişti. İlk başta irkilip titresen de, en sevdiğin şarkıyı mırıldanmaya başlayınca omzuma yatıp sakinleştin. 

“Iğdır’ın al alması ay balam, Yemeye bal alması, 
Yar gelenden sonra, Yaremin sağalması, ölürem. 
Ölürem yar, yetimem yar Yetimem yar yar ay balam 
Ayı sevirem yar sevirem Yar sevirem yar yar 

Iğdır'dan alma aldım ay balam Yârimi yola saldım 
Var gedenden sonra Ayva gibi sarardım 
Ölürem yar, yetimem yar Yetimem yar yar ay balam 
Ayı sevirem yar sevirem Yar sevirem yar yar 

Deryada deryalıklar ay balam, Suda oynar balıklar, 
Ne bu sevda olaydı, Ne de bu ayrılıklar,” 

Bu şarkı seni her zaman sakinleştirdi. Sanki adını bu şarkıdan aldığını biliyor gibi dinlerdin hep. Canımdın benim, Bitanem. Bunları tıpkı “Seni Seviyorum” gibi sadece hissettiğim zamanlarda yürekten söylediğimi öğreneceksin. 

Artık yavaş yavaş işe başlama vaktim geliyordu. Seni kime emanet edeceğimin derdine düştüm. Kime güvenebilirdim. Keşke rahmetli annem yaşasaydı. Yardım eder ya da yol gösterirdi bana. Sonunda Elif teyzen sayesinde bulmuştuk Nazlı Teyzeni. Çocukları yurtdışında olduğu için bizimle yaşamaya o zaman başladı. Herkese yakın bir çocuktun. Kolay kolay kimseyi yabancılamazdın. Fakat büyükbabanı bazen haftada bir gün görsen de ondan ayrılmak istemezdin. Belki bunda babanın olmayışının rolü büyüktü. Onu baba gibi seviyordun. Bir tek onun kucağında iken bana gelmiyordun. Aslında baban olmasını isteyeceğim ender kişilerden biri vardı. Sana kavuştuğumda o her zamanki ukalalığı ile selam bile almadı. Aslında seninle tanışmasını isteyecektim. Sonra yurtdışına gitti. Biliyorsun sana resimlerini gösterdiğimde hep “Can” diyordun ona. Yıllarca onun resimlerini biriktirmiştim. Bir gün karşılaşırsan yabancı olma ona diye sana gösteriyordum. Baban olacaksa ona benzemeliydi. Tabii ukalalığı, kendini beğenmişliği ile değil de çocuklarını sevmesi yönünden. En iyi örnek benim seni yetiştirmem için “Kokusunu Bilmediğim Yabancı”dır. Her yönüyle harika bir insan, tek kusuru çok alçak gönüllü olmasıydı. Ben bile aylar sonra keşfetmiştim onun kokusunu. Bir gün sana anlatmaya çalışacağım. Tebeşir yazısı gibi silinmeyen sevgimin, özlemimin sebebini. Niye sana hep narçiçeği rengi giydirdiğimi. Onun bana seslenmesi gibi ya da seslendiği gibi. Bir gün bu mektuplarla birlikte okuyacaksın, yazdıklarımı, belki kitabımı, onunla yapılan sohbetleri. Yıllar sonra belki sürpriz yapacak ikimize 5 dakika seni görmek için gelip, 5,5 saat kalacak yanında. Bir tek öpmesine müsaade etmeyeceksin biliyorum. Sende onun bıyıklarını sevmeyeceksin benim gibi. 

İsterdim ki seni emzirebileyim. Duam dışında bir koruma daha sağlayayım üzerinde… İnsan yavrusunu yüreğinde büyütünce sorun oluyor anne sütü. Allahtan çocuk gelişimi konusunda bilgim var. Her ne kadar herkes “terzi kendi söküğünü dikemez” deseler de, herkese koyduğum kuralları kendim yıksam da, seni en iyi şekilde yetiştirmeye çabaladım. Emeklemenle hayatımız epey değişmeye başladı. Sürekli emekleyip eşyaların yanında dikilmeye çalışman. Sıralamaya başlamanla artık evdeki tüm cam eşyalar ortadan kalktı. Annenin kızıydın. İki dakika yerinde durmayan. Kaşla göz arasında seni çamaşır makinesine girmeye çalışırken, dış kapıyı açmak için tırmalarken veya bulaşık makinesinin kapağında bulabiliyordum. Benim için sorun değil de Nazlı teyze çok yoruluyordu. İkinci Ekin, sen onu yeterince yorarken, birde aksamları ikimiz birlikte onu çok yoruyorduk. Saat 8 dedin mi nasıl uyuduğunu bilmeden yatardı. İşte kızım beraber büyüyoruz senle. İleride inşallah bunları okurken birlikte güleriz. Seni seviyorum Balam benim… 


YORUMLAR



Ziya (02.09.2012) 
Yorumlardan elde ettiğim çıkarımlar sonucunda sanal bir çocuğa yazmışsınız.Büyütün çocuğunuzu,serin tüm çıplaklığıyla ana yüreğinin yüceliğini.Büyüdükçe çocuk, sorunlar da büyüyecektir.Kaygılardan doğan savaşımlar da yaşayacaksınız çocuğunuzla haliyle.Ortak sesi olun tüm anaların.Anne feryadının amacını aktarın büyüyen çocuklara.Işık olsun o güzel yazılarınız, körpecik kuzulara.Analarını daha iyi anlayabilsinler diye.Atalarımız boş yere söylememiştir:"Ağlarsa anam ağlar;gerisi yalan ağlar."diye.Yüklendiğiniz bu değerli misyonunuzun devamını diliyorum. 


yabancı (31.08.2012) 
Balzac'ın Eugenie Grandet romanında, romanın ana kahramanı için güzel bir ifadesi vardı, cümleyi aynen bulayım dedim ama olmadı.
Herhalde kötü bir çevirisine denk geldim şimdiki yaptığım aramada, ancak en azından meramımı anlatır ana fikri verir diye umuyorum.
Lafı uzatmadan, der ki romancı kahramanı (Eugenie) için; "Böyledir bu kadının öyküsü, o dünyadadır ama dünyadan değildir. O fevkalâde bir eş ve anne olmak için yaratılmıştır, ama kocası, çocukları ve ailesi yoktur."

Kadınlar, Allah'ın "ANA"lık bahşettiği mükemmel varlıklar; çocuk sahibi olsalarda-olmasalarda içlerinde şefkat, merhamet, analık içgüdüsü hep var olmuştur.
Zaten "Mikro plânda kadındaki rahim, makro plânda ise Allah’ın RAHİM ismine karşılık geliyor" benzetmesi bile, kadının başlı başına rahmet abidesi olduğunu göstermiyor mu?


Ne güzel yansıtmış Ekin Hanım içindeki analık duygularını. İçimizden bazıları hisseder, hissedenlerden bazıları bunları yazıya döker, yazanlardan bir kısmı hislerini güzelce ifade eder.

Güzel ifadelerine her zaman mazhar olmak dileğiyle, yazar Hanımefendiye saygılarımı sunuyorum..

Bitirirken Nazım'ı yardıma çağırıyorum:

Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız 


Esma Kır (29.08.2012) 
Adeta yazınızla bize yaşattınız. Kaleminize sağlık 


Sırrı Er (29.08.2012) 
Bir annenin çocuğuna karşı olan hissiyatından bölümler okuduk. Biz babalar ne kadar uğraşsak da annelerin duygularını anlayamayız, onlar kadar sevemeyiz çocuklarımızı. Yazıda "kokusunu bilmediğiniz fakat daha sonra keşfettiğiniz yabancı" hakkında bazı bilgi kırıntıları da vermişsiniz.
Bir annenin belki de gerçekte olmsyan (sanal) çocuğuna yazılan bu içten mektuplar dilerim devam eder ve kitap çapına ulaşır. Kaleminize ve yüreğinize sağlık. 


sedat aydemir (29.08.2012) 
Nereden başlıcam bilemiyorum okuyunca hayret ediyorum bir kişi duygularını düşüncelerini birbaşka kişileri üzmeden kırmadan canını acıtmadan sanki ders verircesine okşayarak anlatabilir. Anlıyorumki düşünenin düşünmeyenden farkı bu belkide bu yazıyı yazarkende okuyanların neler düşünebileceklerinide tahmin ediyorlardır.Aklınıza elinize sağlık bizim hayatta ıskaladıklarımızı yazıya dökmüşsünüz devamını merakla bekliyorum. Teşekkürler canım Aybalam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder