6 Temmuz 2012 Cuma

Balam Benim Aybalam 2




Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse... 

Can YÜCEL 


Canım Yavrum Aybalam 
Yaşamın sana ne kısmet edeceğini, rabbimin kaderini nasıl çizdiğini bilmiyorum. Ama sen en büyük sansımsın. Sana kavuşana kadar hep sorgulamıştım “Böyle bir dünyaya bir çocuk getirmek ne kadar doğru” diye. Çevre kirliliğinin, uyuşturucunun, soğuk savaşın, riyakârlığın, dinimizin kitabımızın unutulduğu böyle bir dünya da bir çocuğu büyütebilmek. İş büyütmek değildi sadece. Ekmek su vermekle olmuyor bu iş. Yıllarca insanlara bunu anlattım. Sevgimle boğacağım seni diyedir hep korkum.Hep dedim “Allah sevgisi ve korkusu bilmeli çocuk, helal, haram nedir, neye göre yaşamımızı kurmalıyız” senden öncesi dikkat etmediğim şeylere senle birlikte dikkat eder oldum küçük kızım. “Tadını bilmediğin bir yemeği aşermek gibidir, çok uzakta hiç görmediğin birini özlemek.” Ben yıllarca senin hasretinle yandım. Her anımda seni kucağıma aldığım ilk gün vardı. 

Hep söz veriyordum Kokusunu Bilmediğim Yabancı’ ya “Ağlamayacağım” diye. Bazen bir şarkı, bazen sana olan özlem, bazense rahmetli anneanneni hatırlamam “Ki hiç unutmadım”. Yavrum bazen insan engel olamıyor. İnşallah akacak her gözyaşın mutluluktan olsun. Canını kimse yakmasın. Sakın sen kanma kimseye. Hele sevdim deyip sonra gidenlerden uzak kal. Sakın açma yüreğini kimseye, gösterme hislerini. Kalp kır, üz ama üzülme emi canım kızım. Hiçbir zaman güvenme erkeklere. Tam mutlu oldum diye düşündüğün an en çok mutsuzluğu yaşadığı an olacak…Bir gün senin de karşına onun gibi birisi çıkacak biliyorum. Benim her şeyden kendimden bile vazgeçtim dediğim an dünyanın bir ucundan karşıma onun çıkması gibi. Demiştim ne buldun ben de “kara çalının içindeki gülün kokusu mu duymuştun, yada narçiçeği rengini mi görmüştün?” o başkası gibi dış görünüşe hiç bakmazdı. Gönül gözüyle bakmıştı bana hep. Hiç merak etmez görünüp bazen, hiç ummadığım an gülüşü , en dar zamanın da beni düşünmesi. Canım kızım inşallah bir gün yüreğin yalnız böyle biri için çarpar. 


Az önce bir şiir çalmaya başladı radyoda. Yıllar önce kaseti ilk aldığımda anneannenle arabada dinlerken anneannen ağlayınca kızmıştım bu şiiri, “Gittikçe sana mı benziyorum ben? Ya da ''''''''annenin kaderi kıza'''''''' dedikleri doğru mu?” O zaman gülmüştüm bu söze. Anneannen gidince sanki ondan el almış gibi onun her şeyini ben almıştım. Anneliğini, evi, babamla ilgilenmeyi, aileyi bir arada tutmayı, yemek becerisini (yıllardır hala bir kere yaptığım yemeğin annemi geçtiğini düşünsem de), akraba ziyaretleri, bayram gezmeleri, ne garip biliyor musun? Annemden sonra 35 yaşımda terlemeye başladım, 36 yaşında bel fıtığı oldum, 37 imde alerjim ortaya çıktı. Tek korkum ne biliyor musun canım kızım. Sana doymadan annem gibi yıllarca mücadele edip kazanıp, 42 günde ellerinin içinden kayıp gidip seni yalnız bırakmak bu acımasız dünyada. Bir ömür kalsaydı doyar mıydın? Desem canım kızım, zannetmem. Ama yanındayken bilmiyormuşum kıymetini. 

Bu gün iş yerinde bir öğrencim “annemi özledim görmek sesini duymak istiyorum” diye ağladı, bende “ne mutlu özleyecek bir annen var, sesini duyacak, sıcaklığını, gül bahçesi bir mezara gidip hasret gidermiyorsun” dedim. 
Bu satırları sana yazarken o kadar zorlandım, o kadar çok gözyaşı döktüm ki, biliyorum görsen kızarsın, üzülürsün. Seninle dökülen her gözyaşı mutluluk için olsun Aybalam benim. Kokusunu Bilmediğim Yabancı’ ya derdim “pusulamsın” diye. Ondan sonra tek yön bilirim sen… 

YAĞMUR 
Ne zaman eskiyor sevgiler 
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? 

Yağmur yağıyor, mutfak camındayım 
Nasıl üşüdüğümü bilemezsin 
Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne 
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama 
Şimdi telefon açsam sana 
Sesini duymakta yetmiyor ki 
Hep ayni cümleler. 
Babamlar nasıl? İlacını aldın mı? 
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde 
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi 
Bazen dalıp giderdin mutfakta yemek yaparken, tahta kaşıkla tencerenin başında öylece 
Ne düşünürdün acaba? 
Özlemek çok fena anne, anlamak seni daha da... 
Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları 
Benim kızımın omuzlarını ovmasına daha çok var 
Gittikçe sana mı benziyorum ben? 
Ya da ''''''''annenin kaderi kıza'''''''' dedikleri doğru mu? 

''''''''Baban eskitir her şeyi kızım,'''''''' demiştin bir kez 
Anlamamışım meğer eskiyormuş anneciğim 
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer ayni evin içinde 
Şimdi duysan bunları, ne üzülürsün mutsuz mu kızım diye, çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle 
Mutsuz değilim de anne, yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum 
Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor, televizyon seyrediyor, aksam çalan kapıyı açıyorum 
Açtığımı gören olmuyor 
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor 
Cay demleniyor demleniyor, demleniyor... 
Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor 
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor 
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum 
Seni çok özlüyorum 

Bana yasakladığın bahçeler sana da mı uzaktı hep Gidemeyişine ağladın mı sende 
Ne zaman eskiyor sevgiler 
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? 
İşte böyle kalbimde bir acı şarkılar seni söyler 
İclal AYDIN 


YORUMLAR




dilek koç (26.08.2012) 
yüreğine sağlık.. 

Sırrı Er (29.07.2012) 
Yüreğinizin derinliklerinden billur camlacıklar olarak harflere, kelimelere dökülüp bir yazı olarak karşımıza çıkan bu metin, duygusu ve kalbi olan herkesi olabildiğince etkiliyor. Öyle içten bir yazı ki bu, yazan ağlar, okuyan ağlar.Anne ve çocuk arasındaki tarif edilemez bağ arasına kimse giremiyor. Ana şefkatinden daha yüksek bir şefkat var mı şu dünyada? Allah bütün anne adaylarına anneliği nasip etsin. Yardımlarını onların ve çocuklarının üzerinden eksik etmesin. Kaleminize ve yüreğinize sağlık. Devamını bekliyoruz bu yazıların. Umarım bu yazılar ileride kitap haline de gelir ve daha çok kişi tarafından okunur. 

hakan zorlu (28.07.2012) 
Varlığında "yokluğu"nun anlaşılması öylesine zor ve kabuldışı bir husus ki izahı mümkün değil...Eşref-i mahlukat insan nüvesini Yüce Yaratıcı'nın izniyle öz'ünde nemalandıran "ana" ünvanına sahip olabilmek ne mübarek bir makamdır...Öpülesi ayaklarının altında serili "cennet-i âlâ" nın sırrına kaçımız erebildiki?..Boynu bükük -kendi nâmıma- sefil evlâdlarız bizler, kadirkıymet bilmez densiz bir taife...Sizin satırlarınızda da bu hazinenin ışıkları aydınlatıyor, dünya denen muvakkat misafirhanede karanlık odamızı...Elinize sağlık Ekin Hanım ve teşekkürler beynimizi tokatladığınız için, ola ki kendine gelir... 

DOKTOR (12.07.2012) 
Özlemek güzeldir özlenilen güzelse derler, yar diyarından bi selam çak şöyle en içlisinden o selam yerini bulur.Rıhtımda son gemi kalkıp gitmeden eşkını ilan et beşeri aleme, bir sabah kalkarsın güne gülümser papatyalar.Umudu çalınmış elerini çekme bakarsın bir sabah kapın çalınıverir amma tanrı misafiridir gelen amma kokusunu bilmediğin yabancıdır. 

yabancı (11.07.2012) 
ben senin balanım
baldan tatlı olanım
hem candan içre bir canım
hem de yüreğinden bir parçayım

yüreciğini yorma
anacığım

nasıl söylüyordu
yanık yanık
bağrı yanık ozan

"kendine iyi bak
beni düşünme
su akar yatağını bulur" 

arzu (10.07.2012) 
hep yaz... 

rüya (07.07.2012) 
yalnızsan denize bakınca sadece dibindeki çöpleri görürsün, gökyüzü mavi değildir, güneş niye orda belli değildir....Ay eskimiş bir ampuldur...yalnızsan hayallerinle süsleyeceğin boş bir sahne değildir gece, siyahı parlak değildir matem rengidir, kulağına yarım kalmışlığını fısıldayan kötü ruhlu komşudur yalnızlık, kovsan gitmez ille de işittirir sana sesini...yalnızlar ufka bakınca içine hapsedildikleri çemberin bir parçasını görürler, yalnızlık içine işler nereye gitsen seninledir...ahhh nasıl bir boşluktur bu içindeki şu etraftaki kapkara sonsuzluktan daha büyük daha kara......Ama yinede bilmelisin yalnız olduğunda bile aslında yalnız olmadığını, seni daima gören nuru hissedince anlarsın aslında yalnız olmadığını...o nur ki heran seninle, senin içinde ahh bir görebilsen.... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder